Richelle Mead - Vampir Akademisi 4 - Kan Sözü

'Kitap Özetleri' forumunda crazysweet tarafından 9 May 2010 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. *******

    ******* New Member

    ahhh şuraya bak ... :'( helal olsun yazana.Harika olmuş.Ne olur devamını ekleyinnn ... Yalvarırımm,lütfeeen,pleaseee,parakalo(yunanca)
     
  2. zeynebim81

    zeynebim81 New Member

    tesekkurler
     
  3. monalizasmile

    monalizasmile Active Member

    teşekkürler
     
  4. erva xp

    erva xp <b>"masalcı"</b>

    yha devamın da dimka mutsuz:'( oluyo adriad sdney le oluyo rose da insan bi adamla evlenio(valla yazan biraz uçmuş çünkü sana aşığım dio rose banane ne be demeye getirio resmen
     
  5. erva xp

    erva xp <b>"masalcı"</b>

    yha egerbenim kibi kitabı alamyanlr hala varsa biyer buldum acaip güzel yazıyorum:''Victor'un şehvet büyüsünü hatırlıyor musun?'' diye sormuştum ona sokularak.

    Dimitri bana deliymişim gibi bakmıştı. ''Elbette''



    ''Daha iyi olacağını hiç düşünmemiştim , '' demiştim Dimitri'ye , gerçekten yattıktan sonra. Bu konuda konuşmaktan biraz utanıyordum. '' Hep düşündüm... aramızda olanları yani. ''

    Yatak örtülerini çekiştirerek bana dönmüştü. Kulübe ve yatak battaniyeler sayesinde ısınıyordu. Sanırım giyinebilirdik ama bu yapmak istediğim son şeydi. Tenlerimiz birbirine değerek sarılmak çok güzeldi.''Ben de öyle'' ''Gerçekten mi?'' diye sormuştum, şaşkınlıkla. ''Ben sandım ki... bilmiyorum. Bunun için fazla disiplinli olduğunu düşünüyordum. Unutmaya çalıştığını sanıyordum.''Dimitri gülmüş ve boynumu öpmüştü. ''Rose, senin kadar güzel biriyle yan yana çıplak durduğum bir anı nasıl unutabilirim? Geceler boyu uyanık kalıp bütün detayları tek tek zihnimden geçirdim. Kendime bunun yanlış olduğunu tekrar tekrar söyledim ama seni unutmak imkansızdı.'' Dudakları köprücük kemiğime kayarken eli kalçamı okşuyordu. '' Zihnime sonsuza dek kazındın. Bu dünyada bunu değiştirebilecek hiçbir şey yok. ''
    yha aslında bu 3. kitapta olmuş ama rose 4. kitapta anlatıyo:)
     
  6. evil_girl

    evil_girl New Member

    saol cnm yhaa:D:D nrdn budnn bunuu :D
     
  7. *******

    ******* New Member

    olsn.Çok merak etiim gerçekten yalvarırım koy burayaaa....
     
  8. erva xp

    erva xp <b>"masalcı"</b>

    Alex odaya yavaşça girdi. Uyanık olduğumdan emin olmak itiyordu herhalde. Başucuma kadar geldi. Gözlerimi açtım.

    -“Merhaba” dedim. Onu görmek mucizeydi sanki. Ona söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki. Ama ilk anda sadece bunu söyleyebildim.

    -“Neden yaptın bunu Rose?” Gözlerinde sert ama aynı zamanda şefkatli bir ifade vardı.

    -“Seni çok özledim” diye cevap verdim. “Sana çok ihtiyacım var Alex.” Kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. Alex bir şey söylemedi. Yatağın kenarına oturup bana sarıldı. Ağlamamın durmasını bekledi.

    -“Bende seni çok özledim,dağ lalem” Alex bana küçüklüğümden beri böyle seslenirdi. “Merhaba” dedi gülümseyerek. Bir süre öylece kaldık. “Şimdi konuşmak ister misin?” başımı salladım. Birine anlatmaya çok ihtiyacım vardı. En başından başladım. Akademi ye gelişimizi, dimitri’yle nasıl tanıştığımızı, olanları bütün ayrıntılarıyla sonuna kadar anlattım. Saatler geçti ve Alex sabırla dinledi beni. Bazen o kadar sinirleniyordu ki, bana belli etmemek için çaba harcıyordu. Ama o beni ne kadar iyi tanıyorsa bende onu iyi tanırdım. Anlatırken ağladım, ağlarken anlattım. Bana sıkıca sarıldı ve bu beni güçlendirmişti. En sonunda bitince rahatlamıştım. Kuş gibi hafiflemiştim sanki. Yanımda Alex vardı artık. İyi olacağıma şüphe yoktu.

    -“Beni niye aramadın? Bütün bunlara neden tek katlandın?” diye sordu üzüntüyle. Sesi o kadar sevecendi ki…

    -“Seni üzmek istemedim. Kendim başa çıkabilirim sandım.” Sesimin titremesine engel olamıyordum. “ama en sonunda her şey o kadar ağır geldi ki…Daha fazla dayanamadım. Sen buradasın ya artık iyi olurum” gülümsemeye çalıştım.

    -“Elbette iyi olacaksın. Seni bir daha asla yalnız bırakmayacağım. Kimsenin seni üzmesine izin vermeyeceğim,merak etme.” Bakışları karardı. “ Seni buradan götüreceğim. Artık Lissa’nın gardiyanı olmayacaksın”

    -“Ne yapacağım?” Ona itiraz etmeyecektim. Lissa’yı benden daha iyi koruyacak bir sürü gardiyan vardı. Benden daha iyi korurlardı eminim ki. Ben daha kendimi bile idare edemiyordum zaten.

    -“Hele bir iyileş bakarız. Bize katılırsın. Eminim daha çok seversin. Bundan sonra kendini düşüneceksin.” Bu sefer içten bir şekilde gülümsedi. “Bizim evi hatırlıyorsun değil mi?”

    -“Evet. Nasıl unuturum?” Alex ve diğerlerinin yaşadığı evleri aslında Alex’indi. Çok büyük bir evdi. Neredeyse kraliyet sarayı kadar büyüktü aslında. Alex sadece gardiyanlık yapmıyordu. Üniversite okumuştu ve şirketi vardı. Milyon dolarlar kazanıyordu. Kuralları yıkmakta üstüne yoktu. Bu sayede kendini herkese kabul ettirmişti, bütün moroiler ve gardiyanlar Alex’e saygı duyardı.

    -“Oraya gideceğiz. Bizim de tatil zamanımız geldi sanırım” dedi gülerek. “ Seni hazırlarız bu arada. Biliyorsun, bizim gibi olabilmek için belli sınavlar var. Önce onu geçeceksin” hınzırca gülümsedi. “Senin nasıl dövüştüğünü unutmuşum, test etmek eğlenceli olacak!”

    -“O zaman kesin bir yerlerim kırılacak desene!” diye inledim. Alex’in tekniği çok sert ve katıydı. Eskiden öğretmenim de olmuştu ve onunla dövüşürken mutlaka bir yerim incinirdi. Deneyimli öğretmeninizin size hediyesi!

    -“Bence ilerleme kaydetmişsindir!” yine güldü. “Belki bu sefer beni yenebilirsin bile” hiç sanmıyordum. Alex’i yenebilmem için dünyanın ters dönmesi gerekirdi herhalde.

    -“Nereye gidiyorsun?” diye sordum ayağa kalkınca. Korkmuştum.

    -“Diğerlerine haber vereyim. Kaç saattir buradayım. Onlarda görmek istiyor seni. Gelsinler mi?”

    -“Tamam ama sen gitme. Ve bir de…sadece onlar gelsin” henüz Lissa ve diğerleriyle karşılaşacak kadar iyi değildim.

    -“Tamam güzelim. Sen naıl istersen. Birazdan geliyorum” dedi ve çıktı.

    Lissa’nın zihnine girdim bilerek. Neler olduğunu görmek istedim. Kendime olan güvenim geri gelmişti sanki. Rose Hathaway’ı öldürmüştüm ve yerine yenisi gelmişti. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bunun farkındaydım…

    Alex dışarı çıktı. Lissa harap olmuş haldeydi onun zihnine girdiğimde. Alex’i görünce daha çok korktu. Ardından ne geleceğini biliyor gibiydi sanki.

    -“Alexander” dedi Sahsa. Sonra hepsi dönüp ona baktı. “Rose nasıl?” kimse gitmemişti. Hepsi oradaydı. Dimitri’nin gitmesini istiyordum. Neden hala oradaydı ki sanki? Hayatından çıkmıştım ben. İstediği olmuştu.

    -“İyi iyi. Dinleniyor şimdi” dedi Alex. Gözleri annemin,Abe’nin,Lissa’nın,Christian’ın ve Dimitri’nin üzerinde gezindi. Pek iyiye alamet değildi ve Lissa’da bunu anladı. “Siz girin” dedi kendi grubuna. “Ama fazla yormayın. Sahsa, Rose’a uygun kıyafet getir. Onu hazırlayalım götürüyoruz” Söyledikleri Lissa dahil herkeste soğuk duş etkisi yapmıştı anlaşılan.

    -“Nereye götürüyorsun onu? Hiçbir yere gitmeyecek Rose. Beni anladın mı Alexander?” dedi annem Alex’e doğru. Alex anneme baktı soğuk bir şekilde.

    -“Rose 18 yaşında Janine. Senden izin almak zorunda değil.” Vahşi bir şekilde gülümsedi. Lissa’ya öyle gelmişti. “Kaldı ki, öyle olmasa bile onu götürmek için senden izin almazdım. Sen beni anladın mı? Bundan sonra Rose benimle kalacak. Bu konuda kimse itiraz etmezse iyi olur. Tabi hayatınıza değer veriyorsanız” Alex’in ilk defa böyle konuştuğuna şahit oluyordum aslında.

    -“Ama olmaz ki” dedi Lissa ağlamaklı bir şekilde. “O benim gardiyanım. Benimle kalmak zorunda”

    -“ Az önce Kraliyet Sarayı’ nı arayıp Rose’ un senin gardiyanlığını bıraktığını söyledim. Sana hemen bir gardiyan vereceklerdir eminim” Lissa çok kötü hissediyordu artık. Acı,üzüntü, öfke..

    -“Lütfen yapmayın. O benim arkadaşım. Ben başkasını istemiyorum” dedi Lissa ağlayarak. Normalde Lissa’yı üzgün görmeye dayanamıyordum. Hele de onun beynine girmişken. Ama bunun en iyisi olacağına karar vermiştim. Ben bir moroiyi korumak için fazla zayıftım.

    -“Rose arkadaşın olabilir ama artık gardiyanın değil ve benimle geliyor. Eğer isterse yine görüşürsünüz” aslında sesinden buna izin verecekmiş gibi durmuyordu. “Hadi Sahsa. Onun giyinmesine yardım et”

    -“Tamam,bavulum yanımda ve benim kıyafetlerim ona olur zaten” dedi Sahsa. “Arabadan eşyalarımı alayım”

    -“Rose Hathaway’in odasını arıyorum” diye bir ses duyuldu. Bu sesi tanıyordum. Adrian!
    “Teşekkürler.” Lissa’nın görüş alanına girdi. Yanında Sydney de vardı. Vay! Sydney’i en son tutuklandığım zaman görmüştüm, mahkemeye gelmişti. Adrian’la orada tanışmışlardı ve ben galiba başından beri böyle olacağını biliyordum. Mahkemeye giderken Adrian beni ziyarete geldiğinde ona, “Mutlu ol!” demiştim. “Yeniden aşık ol. Birini sev ve mutlu ol.” Benden artık umudu kesmeliydi. O mutlu olayı hak ediyordu ve ben bunu ona veremezdim. Şimdi dileğimin gerçekleşmesi için dua ediyordum.
    Lissa’ya doğru, “Rose nasıl?” diye sordu. çok üzgün görünüyordu. lissa cevap veremedi. Olanların şokunu atlatamamıştı. Dimitri Adrian’a kötü kötü bakmakla meşguldü.

    -“Sen kimsin?” diye sordu Tina. Her an Adrian’a saldıracakmış gibi duruyordu.

    -“Adrian Ivashkov” diye cevapladı Adrian onu. İçimden, Alex umarım ona kötü davranmaz, diye geçirdim. Eskiden eski ya da yeni erkek arkadaşlarıma kan kustururdu. Ama Adrian’dan ona bahsetmiştim. Hem de iyi bir şekilde. “ Rose nasıl? Onu görebilir miyim?”

    -“Hayır” dedi annem. Ama Alex müdahale etti.

    -“ Rose iyi,görebilirsin. Ama kısa olsun. Onu götüreceğiz” Adrian bir şey anlamamıştı ama tamam der gibi başını salladı. “Siz kimsiniz?”

    -“ Rose’un arkadaşları,diyelim. Adım Alexander.” Diye cevap verdi Alex.

    -“ Ben Tina”

    -“Sahsa. Memnun oldum” Adrian Alex’ten onayı aldıysa herkesten almış demektir.

    -“Tim”

    -“ bende Steve” Adrian herkesle tokalaştı. Sahsa kıyafet getirmeye giderken, onlar içeri giriyorlardı. Lissa bitik haldeydi. Hiç birşey anlamasalar da Christian ve Abe’ de öyle…
    Lissa’nın beyninden yine çıktım ve ziyaretçilerime odaklandım. Adrian odaya hışımla girdi ve Sydney de hemen arkasındaydı.

    -“Rose!” diye bağırdı Adrian. Yanıma geldi ve bana sarıldı. “Neden yaptın bunu?”

    -“ sakin ol Adrian. İyiyim ben. Bir anda oldu.” Başka ne söyleyebilirdim ki? Sydney ‘ e baktım. “Birileri de gelmiş. Nasılsın görüşmeyeli?” Sydney bana buz gibi baktı.

    -“Senden iyi olduğum kesin. Ne bu halin?” resmen azarlıyordu beni. “ Neden yaptın bunu he? Senin azıcık aklın olduğunu sanırdım ama o da yok sanırım. Kendini ne hallere sokuyorsun? Kimin için hem de ? seni sevmeyen bir adam için! Değer mi Rose?”

    -“Hey! Biraz yavaş gel,lütfen! Kimse bana senin bağırdığın gibi bağırmadı şimdiye kadar” gerçi sadece annem ve Alex girmişti ama zaten böyle bir şeyi sadece onlardan beklerdim. Sydney olunca şaşırıyordum haliyle.

    -“Çünkü herkes daha olanların şokunda. Kimse senden böyle bir şey beklemiyordu Rose. Nasıl beklesinler ki? Herkes seni tanıyor. Sen tanıştığım en güçlü insansın Rose. Gerçi tam olarak insan değilsin ama neyse… Sen anla işte. Bunu nasıl yaptığını anlamıyorum” Sydney’in benim gibilerle sorunu vardı.

    -“ Sydney sakin ol lütfen” dedi Adrian. “Sydney’in hakkını vermek lazım ama Rose. Kendine ne yaptığına bir bak! Seni sevmeyen biri için değer mi?” Adrian’ın benim için üzülmesine dayanamıyordum artık.

    -“Haklısınız, değmiyor. Ama kendimi o kadar çaresiz hissettim ki. Ölüyordum sanki. Başka seçeneğim kalmamış gibiydi. Özür dilerim” Kendimi yine tutamadım ve bir damla gözyaşım aktı. Aceleyle onu sildim.

    -“Alexander kim?” diye sordu Adrian. “Seni nereye götürüyor?”

    -“O benim eski gardiyanım. Kendisi abim gibidir. Beni buradan götürüyor. Toparlanmam için. Artık Lissa’nın gardiyanı değilim”

    -“Zamanı gelmişti” diye mırıldandı Adrian. Sydney de onayladı kafasıyla.

    -“Öyle mi? Neyse kapatalım bu konuyu. Artık iyi olacağım yani.” Güldüm. “ İsterseniz size gelelim. Ne oluyor?” diye sordum.

    -“ Sydney’le ben çıkıyoruz canım. Sence ne olmus olabilir ki?” Sydney yaklaşıp Adrian’ın elini tuttu.

    -“Sizin adınıza çok sevindim” dedim içtenlikle. Adrian’a bakıp, “Sözümü dinlemişsin” dedim.

    -“Evet dinledim ve çok mutluyum. Şimdi tek istediğim senin mutlu olduğunu görmek” diye cevapladı Adrian.

    -“Benim de” diye ona katıldı Sydney. “Seni artıuk hiç yalnız bırakmayacağız. Nereye gidersen git. Adrian’la geliriz, seni görmeye. Merak etme”

    -“Teşekkür ederim” dedim o sırada Sahsa içeri girdi. “Rose’u hazırlamam lazım. Dışarıda bekleyin” Başlarını sallayıp onayladılar. Adrian alnıma bir öpücük kondurdu, Sydney elimi sıktı ve çıktılar.

    -“Benim kıyafetlerim sana olur diye tahmin ediyorum” gülümsedi. “sadece şimdilik. Sana yolda elbise alırız istersen” eşofman takımı çıkardı cantasından. Başka bişey giyecek halim yoktu zaten. Onları giydim. Sahsa Alex’i çağırdı.

    -“Hazır mısın dağ lalem?” diye sordu bana yaklaşarak. Kucağına aldı beni.”Artık gidiyoruz”

    -“Kendimi beş yasında hissediyorum. Ne zaman düşsem beni taşırdın böyle” dedim kapıdan çıkarken. Kimseye bakmadım,yüzümü Alex’in omzuna gömdüm.


    -“Araba hazır mı?” diye sordu Alex. Tina cevapladı. “Evet,hazır. Çıkış işlemleri de tamam. Artık gidebiliriz”

    -“Tamam çıkıyoruz”

    Diğerlerinin arkamdan seslendiklerini duyuyordum…

    -“Hoşça kal Rose. Umarım mutlu olursun. Seni çok özleyeceğim” dedi Lissa ağlayarak.

    -“Hoşça kal Rose” dedi Dimitri ve Christian aynı anda. Dimitri’yi umursamadım bile..

    -“ Adresini aldım,küçük dampir. Sydney ‘le yakında oradayım.” Dedi Adrian yanımda yürürken. Syney de, “En yakın zamanda” diye söz verdi. Annemle Abe de hoşça kal demekle yetindiler.

    Ve ben Rose Hathaway, yeni hayatıma doğru yola çıktım…..
    Zaman geçiyor. Geçmesini istemediğiniz zaman bile... Acı geçiyor. Önce yakıp kavursa da sizi, sonra yavaş yavaş azalıyor. Başkasının hayatına bakar gibi izliyorsunuz yaşamınızı. Bir şeyleri değiştirmek istediğiniz zaman, değişim zaten başlamış demektir. Asıl mesele buna karar vermekte…

    Aradan 4 ay geçti. Hastaneden çıktığım zaman tam bir harabeydim belki de. Artık iyiyim. Kontrolün elimde olması gerekiyor. En azından deniyorum.. Alex ve diğerleriyle birlikte yeni evime geldim. o zaman evim gibi hissedemediysem de,şimdi artık benim evim diyebiliyorum.

    Evimiz 4 katlı muhteşem bir malikane. İçinde ihtiyacımız olabilecek her şey var. En alt katta bulunan eğitim sahası dahil.. Çok sayıda oda, yüzme havuzu, koşu alanı, atış alanı gibi.. Alex gibi olabilmem için fazladan eğitim almam gerekiyordu. İlk bir ay boyunca bununla ilgilendik. Sadece kazık değil, bir çok dövüş stili öğretildi bana. Bulabildiğim her şeyle savaşmak gibi. Kılıç, sopa, silah(ki özel kurşunlarla strigoi öldürülebiliyormuş), ok , özel patlayıcı maddeler..

    Herkes bunlardan birinde uzmanlaştığı için, bende onlardan eğitim aldım. Kılıç ve ok garibime gittiyse de onlara da alıştım. Ne de olsa 19.yüzyıl başında bırakmıştık onları… Yakındığım zaman bana, kılıç ve yayların kazıklarla aynı maddeden yapıldığını ve bunları kalbe saplarsan aynı işlevi gördüğünü anlattılar. O zaman itiraz edemedim işte.. Elimden geldiğince hepsinde iyi olmaya çalıştım ve sonunda hepsinden geçtim. Bu arada Alex dışında hepsinden geçebilen 2.ci kişiymişim. Başarılı sayılman içim 3 tanesinden geçmen yeterliymiş aslında. Tabi bunu bana en son söylediler..

    Artık onlarla ava çıkıyorum ve strigoi öldürüyorum. Alex ve diğerlerinde bulunan onur dövmesinden almama çok az kaldı. Onur dövmesi aldığınız tüm dövmeleri yok sayan bir dövme. Onu alırsanız başka dvmeye gerek kalmayacak çünkü o sizin en iyilerden olduğunuzu kanıtlıyor. Aslında almış olmam gerekiyordu şimdiye kadar ama 20 yaşına kadar beklemem gerekiyormuş. Kurallar… Ancak Alex kuralları hiçe sayarak onu hemen almamı sağladı. Sonuçta zaten alacakmışım. O yanımda olduğu için çok şanslıyım.

    Adrian ve Sydney neredeyse her hafta sonunu benimle geçirdiler. Onları yanımda görünce mutlu oluyordum. Ayrıca sadece o da değil, Alex bana bir sürpriz yaptı ve Akademi’den Lissa dışında en iyi anlaştığım Valeria’yı aradı. Valeriabenim gibi bir dampir ama moroi korumayı reddetti ve Akademi’den ayrıldı. Biraz çatlak ve delidoludur. Lissa ‘yı pek sevmezdi çünkü moroileri korumak zorunda bırakıldığına inanıyordu. Ayrıca o Kirova’nın kızı ama bunu kimsenin bilmesini istemiyordu. Kirova Akademi’deki herkese sözünü geçirebilirdi ama kızına asla laf söyleyemedi. Valeria Akademi’yi bıraktı ve kendine bir moda evi açtı. Bu konuda çok yetenekli ve şimdiden binlerce müşterisi var. aynı yaştayız ama ben kendi hayatımı daha yeni kuruyorum. O da Adrian ve Sydney gibi bana zamanının geldiğini söyledi. Valeria dış görünüş olarak benim gibidir. Orta boylu ama fiziği çok güzel. Saçları uzun ve sapsarı. En büyük kusuru erkekler. Kaç tane erkek arkadaşı oldu bugüne kadar, hiçbirini hatırlamaz. Dördümüz çok iyi anlaşıyoruz şimdi. Gerçi Valeria’yla Adrian birbirlerini gıcık etmeye bayılıyorlar ve sürekli tartışma çıkıyor. Ama tatlıya bağlıyoruz sonunda.

    Lissa’yla birkaç kez konuştuk. Üniversiteye devam ediyor. Christian’la arası iyi. Hepsi bu kadar…

    Bu arada bende Alex gibi üniversite okumaya karar verdim. Alex kendi okuluna kaydımı yaptırdı. Harvard işletme. Okulu bitirip Alex’in şirketinde çalışmaya başlayacağım. İlk zamanlar biraz zorlandım ama Alex bana her konuda yardımcı oluyor. Özelliklede matematik. Eskiden hiç aram yoktu.

    Ve evet bir ilişkim var. Ian’la bir barda tesadüf üzerine tanıştık. Barda kavga çıktı( tabi ben çıkardım), beni Ian kurtardı. Sonra tekrar karşılaştık, sohbet ettik. Günler birbirini kovaladı ve şimdi iki aydır çıkıyoruz. Alex’le aynı yaşta olması bizimkiler arasında pek hoş karşılanmadıysa da, tanışma faslı sorunsuz geçti onlarla. Alex’i Ian’la tanıştırırken öleceğim sandım. Ancak Alex benim mutlu olmamı istediğini söyledi ve Ian’a karşı nazik(!) olacağına söz verdi. Ian’ın da Alex gibi holdingi var ithalat, ihracat ve inşaat işi yapıyor. Ona karşı aşktan daha iyi duygular besliyorum. Sevgi, güven, tutku. Benim için en önemli şeyler bunlar artık..

    Bu hafta sonu Alex ve diğerlerine,Sasha hariç, bir yalan uydurup onunla tatile çıktım. Birlikte yemek yedik,eğlendik hatta beraber bile uyuduk ama henüz aramızda bir şey geçmedi. Bunun için zamana ihtiyacımız var. şimdi eve dönüyorum. Alex’in işi bu akşam bitiyor ve o da eve gelecek. O yüzden erken gidiyorum. Adrian ve Sydney bizde ve ayrıntıları duymak için sabırsızlanıyorlar. Şu ana rabam olmadığı için Sasha’nın kini aldım ama Alex notlarımın hepsi A olursa bana 5 milyon dolarlık Bugatti almaya söz verdi. Tabi hediye.

    Evimin kapısından içeri girdim. Ve arabayı garaja bıraktım. Yukarı çıktım. Salondan çıt çıkmıyordu. Akşam olmuştu ve bizimkilerin uyanma saatiydi. Merakla içeri girdim ve bana bakan tanıdıklarla yüzyüze geldim. Annem,Lissa,Christian,Abe ve… Dİmitri…

    “Selam Rose” dedi Lissa. Şoktan ağzımı açamaıştım…
    “Selam” dedim kararsızca. Girişte dikilip duruyordum. Onlar bana bakıyordu, bende onlara. Beni inceliyorlardı. Akademi’den ayrıldığımdan beri giyim zevkim değişmişti biraz. Valeria’dan giyiniyordum. Altımda mini kot etek,dizime kadar gelen siyah çizme, üzerimde göğüs dekolteli bir bluz ve kot ceket vardı.

    -“O kadar şaşırmış görünme. Üniversiteler tatile girdi ve biz de fırsattan yararlanıp seni görmeye geldik” dedi Lissa bana. Gülümsemek zorunda kaldım.

    -“İyi de bana neden haber vermediniz” dedim içeri girerken. Onların oturduğu koltuğun karşısına oturdum. “Bilseydim erken gelirdim” Sasha vardı içeride bir tek. Bana özür dileyen bir bakış attı.

    -“Alex’in haberi vardı ama sürpriz olsun istedik” Lissa cıvıl cıvıldı.

    -“Ayrıca ne zamandır görüşmüyoruz. Biraz şaşırtalım dedik” dedi annem. O ve Abe bana yabancıya bakar gibi bakıyorlardı zaten.

    -“İstediğiniz oldu desenize” dedim gülerek. “Baya şaşırdım. Bende sizi görmeye gelecektim. Ama benim okulum daha tatil olmadı”

    -“Okulum derken?” diye sordu Christian.

    -“ Bende üniversiteye gidiyorum. Alex’le aynı bölüm” dedim anneme bakarak. “Harvard işletme. Bu hafta tatile giriyoruz”

    -“Gerçekten mi?” diye sordu Abe. “Derslerin nasıl?” sırf konuşmak için sormuştu besbelli.

    -“İyi aslında. Tüm derslerim A olacak ama tek bir dersten emin değilim. O da yarın belli oluyor”

    -“Rose ve ders çalışmak. İkinizi bir arada düşünemiyorum” dedi Lissa gülerek.

    -“Rose derslerine düzenli çalışıyor. Zorlandığında Alex veya bizden yardım istiyor. Bizde ilgileniyoruz. Onunla gurur duyacağımızı biliyorduk zaten” dedi Sasha gülümseyerek. Bende ona gülümsedim.

    -“ Ucuna ödül koyarsanız olacağı bu” dedim gülerek.

    -“ Ne ödülü?” diye sordu annem.

    -“ Eğer Rose’un bütün dersleri A olursa,Alex ona araba alıyor” diye cevapladı Sasha.

    -“O herhangi bir araba değil Sasha.Bugatti alacak. Ona araba demek haksızlık” dedim. Gerçekten de öyleydi.

    -“ Rose arabaya aşık olmuş resmen” diye laf soktu Christian.

    -“Arabayı görsen nedenini anlardın canım” dedim hiç alınmadan. O sırada kapıdan Adrian göründü. Bizimkiler arkası dönük olduğu için ilk ben gördüm.

    -“Ooo beyimiz uyanmış” dedim gülerek. Diğerleri arkaya baktı. “Günaydın” Adrian gözlerini devirdi.

    -“ sana da günaydın” dedi. Diğerlerine başıyla selam verdi, yanağımdan öptü ve yanıma oturdu. Sırf diğerlerine gıcıklık olsun diye yaptığını biliyordum. “hoş geldiniz” dedi. Sonra bana bakıp, “Ne haber?”

    -“İyi sen. Hafta sonu bensiz ne yaptın?” diye sorum gülerek.

    -“Hiç buralardaydım işte. Hemen anlatmaya başla” dedi gözleri parlayarak.

    -“ Diğerleri de gelsin öyle.” Diye cevap verdi. Sasha’ya dönüp, “bizimkilere ne söyledin?”

    -“Dans provası falan var dedim” Bizim okulda yaptığımız gösteri için prova yapmalıydım bende aslında ama onları da ekmiştim. “Tina pek inanmadı haberin olsun”

    -“Neyse hallederiz” dedim. Nasıl olsa işi işten geçmişti. Adrian’a, “diğer yarın nerede?” diye sorum. Annemler hiç bir şey anlamadan bizi izliyorlardı.

    -“Buradayım” diye ses geldi. Sydney içeri girdi. Adrian’ın kucağına oturmadan önce diğerleriyle selamlaştı. Herkesin içinde onu öptü. “Selam. Gelmişsin “ dedi bana.

    -“Evet” dedim. “Alex gelmeden önce evde olayım istedim”

    -“Ne zaman anlatacaksın?” diye sordu o da.

    -“ V’ de gelsin öyle” diye cevapladım. Valeria’nın ismini kısaltarak kullanırdık.

    -“Geldim geldim” diyerek içeri Valeria girdi. Her zamanki gibi çok şıktı. “Kimler gelmiş” dedi anneme bakarak. “Janine” annemle sarıldılar. Sonra Lissa’ya bakıp, “ Hoş geldin Lissa” dedi zafer kazanmış gibi. İstediği olmuştu zaten. Lissa’nın gardiyanlığını bıraktığımdan beri dört köşeydi.

    -“Merhaba. Seni burada görmeyi beklemiyordum” dedi şaşıran Lissa. Valeria benim diğer yanıma oturdu.

    -“Tahmin ederim” diye cevapladı gülerek. “Rose geldiğinden beri buradayım ben. Onun yanında” Soğuk bir şekilde gülümsedi.

    -“Sen neler yapıyorsun?” dedi annem Valeria’ya. “Uzun zaman oldu”

    -“Evet.” Bu kez gülümsemesi içtendi. “ Moda evim var artık. Orayı işletiyorum”

    -“Hep istediğin şey buydu zaten” dedi Lissa. “ Gerçekleştirmene çok sevindim”

    -“Ben yukarı çıkp üzerimi değiştireceğim” dedim ve kalktım. Onları yalnız bıraktım. Alex’in hemen gelmesi için dua etmeye başlarken buldum kendimi…
     
  9. erva xp

    erva xp <b>"masalcı"</b>

    devamı;
    Hemen duş alıp üzerimi değiştirdim. İşlemeli bir kot pantolon ve bir gömlek giydim. Çizmelerim duruyordu ama.Gönülsüzce aşağı iniyordum. Konuşma sesleri geliyordu. Valeria ne anlatıyordu öyle? Durup dinledim.
    -“Rose kendini topladı. Merak etme. Okuluna gidiyor,strigoi avlıyor,bizimle ve arkadaşlarıyla vakit geçiriyor , yeni bir ilişkisi var… Hayatını yoluna sokuyor işte. Bütün bunları yaparken bende buradaydım Lissa. Senin benim yaptıklarımı küçümsemeye hakkın yok” Valeria gene neden sinirlenmişti acaba?
    -“Tamam Valeria” dedi Adrian. “Biraz sakin ol. Lissa kötü niyetle sormadı eminim” aslında sesinde buna inanmadığını belirten bir ton vardı. O sırada benim telefonum çaldı. Lanet olsun! Ben telefonumu aşağıda unutmuştum. Koşmaya başladım.
    -“Rose. Telefon” diye bağırdı Sasha. Ona minnettar oldum açmadığı için.
    -“Geldim” dedim içeri girerken. Sahsa telefonumu uzattı. Diğerlerininki gibi son modeldi. Elime aldım. Alex arıyordu. Hemen açtım.
    -“Selam “ dedi Alex. “Nasılsın tatlım?”
    -“İyi Alex. Sen? Ne zaman geliyorsun?” diye sordum heyecanla.
    -“Saat 6.30 tatlım.3 saat sonra oradayım. Bu arada sakın kimsenin seni üzecek bişey söylemesine izin verme. Annen çok ısrar etti. Mecbur kaldım. Ama sana herhangi bir şey söylemelerine izin verme. Unutma sen artık onlara bağlı değilsin.” Sesinden burada olamadığı için ne kadar üzüldüğü belliydi. “Geç kalmamaya çalışırım. En fazla 3 saat. Tamam mı?”
    -“Tamam Alex. Bekliyorum” dedim ve telefonu kapadım. Diğerlerine, “Alex’ti. 3 saate kadar gelecekmiş. Onu haber veriyor “ dedim. Açıkçası sevinçten uçuyordum. Ama Alex’in hafta sonu nerede olduğumu öğrenince ne diyeceğini düşündükçe mideme kramp giriyordu.
    -“Tamam o zaman” dedi Adrian. “daha vaktimiz var. Hadi anlatmaya başla.” Ben Adrian’la Valeria’nın arasına oturdum. Sasha’da Valeria’nın yanına. Sydney’de Adrian’ın kucağındaydı zaten.
    -“Gittik,eğlendik,geldik işte” dedim. “Başka ne anlatayım?” Açıkçası annemler ve Lissa’nın olması canımı sıkıyordu. Dimitri’ye hiç bakmamıştım zaten. O da bir şey diyemiyordu.
    -“Ayrıntılar canım” dedi Valeria. “Nereye gittiniz?”
    -“Ian’ın çiftlik evine gittik işte” dedim. Artık diğerlerinin duyması umrumda değildi. Nasılsa öğreneceklerdi.
    -“Neler yaptınız?” diye sordı bu sefer Valeria. Susacak gibi değildi.
    -“ilk önce gittik. Yoldan alışveriş yapmıştık. Yemek almıştık. Onu yedik. Film seyrettik. Oyun oynadık. Sonra yattık. Yanlış anlamayın ayrı odalarda. Sabah kalktık, balık tutmaya gittik. Onları pişirdik yedik. Yüzdük beraber. Başka? Imm.. yürüyüşe çıktık. Yani bilindik şeyler yaptık. Ama çok güzeldi” dedim. O kadar çok hoşuma gitmişti ki, Ian gibi normal biri olmayı ne kadar çok isterdim demiştim.
    -“Bu kadar mı yani?” diye sordu Valeria. Pek tatmin olmamıştı.
    -“Daha ne olsun? Bu kadar işte” dedim. Adrian bana baktı. “Hoşuna gitti mi peki?” diye sordu.
    -“Evet. Hemde çok” diye cevapladım gülümseyerek. “Her şey çok güzeldi. Tabi son olanları saymazsak”
    -“Ne oldu ki?” diye sordu Sydney.
    -“Aslında mesele tamamen benden kaynaklanıyor. Ya Ian’ın eski sevgililerinden biri,aynı zamanda onun iş ortağı. Ben kadından hiç hoşlanmıyorum. Kadın her ne kadar Ian’ın yüz vermeyecek olduğunu bilsem de, onun içine düşüyor resmen. Bende Ian’a rest çektim. Kızdan uzak dur diye. Kızla aynı zamanda çocukluk arkadaşı ama kadın Ian’ı öyle görmüyor işte” iç çektim.
    -“Ian ne dedi?” diye sordu Sasha.
    -“Tepkimin yersiz olduğunu söyledi. Şuanda işleri bırakamazmış, milyonluk bir anlaşmaları varmış çünkü. Ayrıca ben artık ona karşı hiç bir şey hissetmiyorum,dedi. Sonra da konuşmadık daha”
    -“Bence Ian haklı” dedi Adrian. Sydney de aynısını söyledi.
    -“öyle mi diyorsun?” diye sordum. Benim şuan sağlıklı düşünemediğim aşikardı zaten.
    -“Canım sen Ian’a güveniyorsun, değil mi? O zaman sorun yok. Kaldı ki sen her zaman mantıklı düşünen bir insansın. Sırf eski sevgilisiyle iş yapıyor diye, ortalığı ayağa kaldırmanın gereği yok ki.” Göz kırptı. “Valeria gibi her şeye aşırı tepki de vermiyorsun. Bence bu konuyu fazla büyütme ve özür dile” diye açıkladı Adrian. İçmediği zaman ne kadar aklı başında konuşuyordu.
    -“Siz ne diyorsunuz?” diye sordum kızlara.
    -“Ben katılıyorum” dedi Sydney. “Fazla abatmışsın”
    -“Benimle ilgili olan ısım hariç bende katılıyorum” dedi Valeria, Adrian’a pis pis bakarak.
    -“Bende katılıyorum” dedi Sasha.
    -“O zaman hata bende demektir” dedim gülerek. “Çok sağolun ya”
    -“Oooo çete toplanmış” diye bir ses geldi. Tina’ydı bu. Eyvah şimdi yandık!
    -“Oturuyoruz sadece Tina” dedim kısaca. “Sende gel istiyorsan”
    -“Ne işler karıştırıyorsunuz gene?” dedi sinirle. Bana baktı. “Sen hafta sonu neredeydin?”
    -“Sasha söylemedi mi? Provadaydım” diye cevap verdim masum masum.
    -“Yedim bende değil mi?” dedi Tina alayla. “Sen çocuk mu kandırıyorsun?”
    -“Niye kandırayım ki seni? Hem neden ısrar ediyorsun? Alex’ten iznim var, bana bir şey demeye hakkın yok” diye meydan okudum. Normalde Tina’ya karşılık veremezdim ama şu an durum çok kritikti.
    -“Alex gelsin ona sorarız o zaman” dedi. Sonra diğerlerini fark edip, “Hoşgeldiniz” dedi. Pek memnun hali yoktu.
    -“Ben alışverişe gidiyorum” dedim. “Alex gelecek ona yemek yapacağım.” Buraya geldiğimden beri yemek yapmaya başlamıştım. Artık bu konuda ustalaşmıştım. Alex o yüzden aşçıyı işten çıkarıp bana vermişti yetkiyi. Zaten evde fazla bulunamıyorduk ki.
    -“Yemek mi?” diye sordu Lissa şaşkınlıkla. “Sen yemek mi yapıyorsun?”
    -“Evet,ilk denemeleri kötü olsa da artık yemekleri Rose yapıyor. Çok seviyor, bizde karışmıyoruz” diye cevap verdi Sasha benim yerime.
    -“Benim de Bağışçıya gitmem lazım” dedi Adrian. “Beni kim götürüyor?” yakınlarda kan merkezi vardı. Buraya gelen misafirleri oraya götürmek kolay oluyordu.
    -“Ben götüreceğim” dedi Tina. Adrian başını salladı.
    -“Sydney sen kalıyorsun” dedim. “Benimle geleceksin. Adrian’la Valeria gitsin”
    -“Öfff! Beni bu gıcıkla niye gönderiyorsun?” dedi Valeria sinirle.
    -“Birinin takviye gitmesi gerek. Sydney bana lazım. Sen gideceksin” Christian’a bakıp güldüm. “ Hayatta her zaman istediğin olmaz”
    -“Bana mı laf çarpıyorsun sen?” dedi Christian gülerek. “Seninle uğraşmak güzeldi,Rose” bir ara onun gardiyanı olmuştum. İkimiz içinde kolay değildi.
    -“Hadi hadi. Siz gidin. Bende alışverişe gideceğim” dedim. Hala gülüyordum. Adrian Sydney’i herkesin içinde dudağından uzunca öpünce Valeria sinirlendi.
    -“Biraz acele etsenize. Sevgilisi olmayanlar da var burada” dedi sinirle.
    -“Yenisinden ne zaman ayrıldın?” diye sordu Adrian.
    -“Bugün”
    -“Kaç oldu bu? 500 mü? Hiç sayıyor musun?” dedi Adrian. Eyvah! Yine başlıyorlar. Birbirlerine laf söyleye söyleye çıktılar.
    -“Hadi bizde çıkalım” dedim Sydney’e. Sasha’ya dönüp, “birazdan geliriz. Arabanı alıyorum” dedim.
    -“Tamam canım” dedi gülümseyerek. Bizde diğerlerinin şaşkın bakışları altında çıktık oradan.
    Alışverişte o kadar uzun süre kalmadık. Yarım saat geçmeden evdeydik. İçeri girdik torbalarla. Salonda sadece Sasha vardı. Diğerlerini sorduğumda odalarında dinlendiklerini söyledi. Bende mutfağa geçtim. Ben aldıklarımı yerleştirirken Sydney’le Sasha masaya oturup beni izliyorlardı. Sonunda Sasha konuştu.

    -“Nasılsın Rose?” diye sordu. “Yani onları görünce kendini kötü hissettin mi?” benim için endişeleniyordu belli ki.

    -“Bilmiyorum..” dedim. “Garip geldi. Aradan 4 ay geçti. Merak ettiğin buysa; artık Dimitri’ye karşı hiç bir şey hissetmiyorum. Ne aşk ne öfke. Hiç bir şey. Sadece boşluk… Bir yabancı gibi”

    -“Merak ettiğim o değil” dedi Sasha. “Seni hiç birinin etkilediğini düşünmüyorum zaten artık. Ama belki üzülmüşsündür diye düşündüm”

    -“Hayır. Üzülmek değil de, ne bileyim korktum sanırım” Kendimi ifade etmekte pek başarılı değildim.

    -“Normal bir durum” dedi Sydney. “bunca zaman ne olacağını görmek için bekliyorduk. Ama teoride kolaydı her şey. Yaşamak başka bir durum. Ama iyisin. En azından bu güzel.” Elimi sıktı. “Biz hep buradayız”

    -“Sağol Sydney” dedim gülümseyerek. “Hadi. Oyalamayın beni. İki saatim var. Yemek yapacağım. Dışarı!”

    -“Tamam tamam” dedi Sasha. Gülmekten zor konuşuyordu. “çıkıyoruz” onlar çıkınca bende yemek yapmaya başladım. İlk önce bir çorba, ardından mantarlı rosto, pilav ve salata. İki saat sonra işim bitmişti. Tabi sürpriz olarak tatlı ve keki unutmadım. Salona geçtim. Adrian gelmişti ve hep beraber oturuyorlardı.

    -“Alex nerde kaldı?” diye söylendim kendi kendime. Herkes aşağıdaydı şimdi. Steve’le Tim de gelmişti.

    -“Gelir şimdi. Ne sabırsızsın!” dedi Tina bana. Onu umursamadım bile. Pencereden dışarı bakıyordum. Alex’in Rolly Royce’ u göründü birden.

    -“Alex geldi” diye bağırdım sevinçle. Hemen kapıya koştum. Alex beni görünce girdi ve sarıldı.

    -“Nasılsın minik fare?” diye sordu. Yeni lakabım bu muydu acaba?

    -“İyiyim sen?” diye cevapladım yukarı çıkarken. “Biraz geciktin”

    -“Trafik vardı. Üzgünüm.” Birden durdu. “Burnuma çok güzel kokular geliyor. Ne pişirdin?”

    -“Süpriz” dedim gülümseyerek. İçeri girdik. Alex misafirlerle selamlaştı. Benimleyken ne kadar samimiyse, onlarla o kadar resmiydi.

    -“Senin için sakıncası yoksa ilk önce bir üstümü değiştireyim” dedi bana. “Sonra yemeğe otururuz”

    -“Tamam,bende sofrayı hazırlarım. Keyfine bak” dedim. O yukarı çıktı. Bende yemek odasına geçip ışıkları yaktım.

    -“Bizde yardım edelim” dedi Sydney ve Sasha. Beraber sofrayı kurduk. Büyük masamız olmasa bu kadar insanı nerde ağırlayacağımızı bilmiyordum.

    -“Acaba gene ne denedin Rose?” diye bağırdı Steve. “Yeni bir şey değildir umarım” Bir yemeği ilk kez denemem faciayla sonuçlanabiliyordu çünkü.

    -“Bilindik şeyler” diye cevap verdim gülerek.

    -“Neden sordun?” dedi annem merakla.

    -“Rose ilk kez denediği yemeği hiç düzgün yapamıyor” diye cevapladı Steve.

    -“Abartma Steve” diye susturdu onu Sasha. “siz ona bakmayın. Rose ilk yemek yapmaya başladığında bir iki kez yemeği yaktı diye yapıyor bunları. Yoksa artık hepimiz bayılıyoruz onun yemeklerine”

    -“Benim dedikodumu yapmayı bitirdiyseniz” dedim içeri girerken. “ sofra hazır”

    -“Bende geldim” dedi Alex ve baş köşeye geçti. Ben onun tam karşısında mutfak tarafında oturuyordum. Servisi yapmaya başladım. Yemek bitene kadar herkes mutlu ve huzurluydu. Ne kadar kırgınlıklar olsa da, harikaydı ortam.

    -“Bana daha fazla verme” dedi Valeria bir ara. “patlayacağım yoksa”

    -“Hepsinden yiyeceksin” dedim ona kızarak. “Hiç şansın yok” Daha fazla itiraz edemedi. Sonunda yemek bitti.

    -“Çok güzel olmuş tatlım” dedi Alex. “Teşekkürler” Diğer herkeste başladı söylemeye.

    -“Beğenmenize sevindim” diye karşılık verdim. “Tatlıları şimdi mi vereyim yoksa birazdan mı?”

    -“Bir de tatlı mı var?” diye haykırdı Valeria. “Şimdi patlayacağım”

    -“Sen en iyisi onu sonra getir” dedi Alex gülerek. “Gerçekten herkes doydu”

    -Tamam. Siz geçin, ben masayı toplayayım” dedim. Onlar salona geçtiler. Sasha hariç.

    -“Yardım edeyim” dedi. Ben itiraz ettim.

    -“Hayır Sasha. Ben yaparım. Sende geç içeri.Hadi!” Son anda biraz bağırdım, ciddiyetimi anlasın diye. Ben bunları yaparken zevk alıyordum.

    -“Tamam” dedi ve gitti. Bende sofrayı toplayıp,bulaşığı makineye yerleştirdim. Keşke bulaşık yıkamakta da, yemekteki gibi maharetim olsaydı. İçeri geçtim. Herkes oturmuş, sohbet ediyordu. Ne kadar güzel bir ortam olduğunu düşünmeden edemedim. Büyük aile.

    Geçip Alex’in yanına oturdum. Havadan sudan sohbet ediyorduk. Adrian kulağıma,

    -“Ian’ı aradın mı?” diye sordu sessizce. Başımla hayır dedim. “Neden?”

    -“Fırsat olmadı” dedim. Adrian buna pek memnun olmamıştı. “Hadi git ara” Bende başımı sallayıp balkona çıktı. Ian’ı aradım.

    -“Alo” diye cevap geldi.

    -“Ian benim” dedim. “Sana bir şey söylemek istiyorum”

    -“Ne oldu? Bir şeyin yok ya” diye sordu endişeyle. “Sesin kötü geliyor”

    -“İyiyim. Sadece… Özür dilemek istiyorum. Boş yere kıskançlık ettim. Sana güvenmediğimden değil…” sözümü kesti.

    -“Biliyorum hayatım. Özür dileme” diye cevap verdi, kalın ve sevecen sesiyle. “Ayrıca beni kıskanman hoşuma gitti” güldü.

    -“Çok kötüsün” dedim gülerek. “Ben burada neler çekiyorum, sen şaka yapıyorsun”

    -“Bu hafta sonu çok güzeldi” dedi. “Seni seviyorum” Kahkaham göğsümde dondu kaldı. Ne cevap verecektim? Nasıl çıkaracaktım o iki kelimeyi ağzımdan?

    -“benim içinde çok güzeldi” diye cevap verdi. Biraz durakladım. Sonunda söyledim, “Bende seni seniyorum”

    -“Hoşça kal”dedi. Bende kapattım.

    Derin bir nefes aldım. İçeri girmem lazımdı. Arkamı dönünce dondum. Karşımda Dimitri duruyordu…
     
  10. erva xp

    erva xp <b>"masalcı"</b>

    devamı;
    Bir an hiç bir şey söylemeden durdum. Ne diyecektim ki? Nasılsın? Hayır,saçmalama. Ne diyebilirdim artık? Telefon konuşmama şahit olmuş muydu acaba? Olsa ne fark ederdi ki?

    -“Özür dilerim” dedi. “Seni rahatsız etmek istemedim” Yüzünden ne düşündüğü belli olmuyordu.

    -“yoo hayır” dedim sakin bir sesle. “Rahatsız etmedin. Bende içeri giriyordum" Sesimde hiçbir duygu yoktu. Tanrım, nasıl da değişmiştim.

    -“Aslında sana bir şey söylemek istiyordum” dedi bu sefer tereddütle. Ellerimle balkon demirlerine tutundum.

    -“Söylenecek ne kaldı ki?” diye sordum. “Birbirimize her şeyi söyledik. Daha doğrusu sen söyledin. Daha ne kaldı?”

    -“Ben..özür dilerim” diye başladı. “O gece için… söylediklerim için” Sesi üzgündü ama artık benim için fark etmiyordu.,

    -“neden özür diliyorsun ki?” diye sordum alaycı bir sesle. “Sen kendi hissettiklerini söyledin, ben kendi hissettiklerimi. Hepsi bu kadar”

    -“Hayır aslında sana duymak istediğin şeyleri söyleyemedim. Çünkü…” diye başladıysa da bitirmesine izin vermedim.

    -“Gerek yok. Zaten biliyorum. Beni hiç sevmedin sen Dimitri. Hem de hiç. Beni ulaşamadığın için istiyordun, o kadar. Senin için kolay lokma olduğum anda vazgeçtin” dedim gözlerine bakarak. Sonra devam ettim, “Ama ne var biliyor musun? Artık önemi yok. Sen benim için bittin. O hastane odasından çıkmadan bittin hem de. Artık beni üzemeyeceksin çünkü izin vermiyorum. Beni anladın mı? Benim hayatımdan çıktın sen!” Bunları sesli söylemek o kadar kolay değildi ama yapmak zorundaydım.

    -“Rose…Anlamıyorsun. O zaman söylemek istediğim o kadar çok şey vardı ki..Ama yapamadım. Seni götürdüler ve ben yine söyleyemedim. Keşke yapabilseydim…”

    -“Yapma lütfen” dedim alayla. “bu kadar küçülme. Sen kendine bile yalan söylüyorsun. Söylediklerinin hepsi doğruydu orada. Sonra ben intihar ettikten sonra bana acıdın. Ama ne var biliyor musun? Artık ben senin tanıdığın Rose değilim. Yeni bir hayatım var ve bu hayatta sana yer yok. Şimdi izin verirsen içeri gireceğim” Neden kimse yokluğumuzu fark edip gelmiyordu?

    -“Farkettiğim bir şey varsa o da senin değiştiğin zaten. Sadece beni değil,Lissa’yı da hayatından çıkarmışsın anlaşılan” Ses tonundaki iğnelemeden hoşlanmamıştım.

    -“Onu hayatımdan çıkarmadım. Sadece artık hayatımın merkezi o değil” diye cevapladım. “artık kendim için yaşıyorum. Hoşunuza gitsin ya da gitmesin”

    -“Son bir şey sorabilir miyim?” diye sordu. Az önce dediklerimi sindirmiş gibi gözükmüyordu zaten.

    -“Sor” dedim içimi çekerek. Bu konuşmanın bitmesinden başka bir şey istemiyordum.

    -“Gerçekten ona aşık mısın?” diye sordu. Kimi kastettiğini anlamamam için salak olmalıydım zaten.

    -“Aşk demeyelim” dedim ağır ağır. “Herkes aşık olur Dimitri. Ama herkes aşkına sahip çıkabilecek kadar adam olamaz” sonra kapıya yürüyüp onu kaderiyle baş başa bıraktım vr içeri girdi.

    İçeri gidip yerime oturdum. Diğerlerinin bakışını üzerimde hissetsem de birşey söylemedim. Sonra Dimitri geldi. Oturdu. Ona bakmadım bir daha. Kendimi garip bir şekilde rahatlamış hissediyordum.

    -“Yatmayacak mısın?” diye sordu Alex. Saat gece yarısı olmuştu. Yarın sabah okula gidecektim. Son notumu öğrenecektim.

    -“Biraz daha oturacağım” diye cevap verdim. “Yarın notumu öğreniyorum” dedim bu sefer umutla.

    -“Öyle mi?” diye sordu gülümseyerek.

    -“Evet. Biliyorsun, onun dışında hepsi A. Yarın arabamı alacaksın değil mi?”

    -“Yarın öğrenelim bakarız” dedi masum masum. “Ayrıca 1 hafta beklemen gerekecek”

    -“Neden?” diye sordum hayal kırıklığı içinde. “Notuma güvenmiyor musun?”

    -“Ne alakası var güzelim?” dedi gülerek. “Bir hafta teslim için bekleyeceksin, yani siparişi verdikten sonra. Aslında süre 1 ay ama ben insiyatif kullanmalarını sağladım. Herkese uygulanıyor”

    -“Rose alt tarafı 1 hafta daha sabredeceksin” dedi Steve. “uzun zamandır bekliyorsun sonuçta” Yaramaz şekilde gülümsedi.

    -“Gıcık” dedim. Koltuklardaki minderden bir tane fırlattım. Maalesef çarpmadan yakaladı.

    -“Ne var ya?” Bu sefer kahkaha atıyordu. “Doğruyu söylüyorum”

    -“Tamam tamam. Sakin olun” diye araya girdi Sasha. Gülmemek için dudağını ısırıyordu.

    -“Gül gül” dedim ona. “Çekinme. Size de iyi malzeme oluyorum zaten” Zavallı bir şekilde iç çektim. “ Ben o kadar çalışayım, notlarımın hepsi,pardon neredeyse hepsi A olsun, birde eğlence oldum size”

    -“Amma dramatize ettin yani” dedi Tina. Bana sataşmadan dursa şaşardım zaten.

    -“Yeter!” dedim yalandan kızarak. "iğrenç esprilerinizi kendinize saklayın” bir yandan da gülmemek için çaba göstermem gerekiyordu. “Ben yatıyorum. Sabah erken kalkacağım”

    -“Sabah?” dedi annem.

    -“Siz daha yeni uyurken yani. Saat 6 da. Okula gitmeden önce her sabah koşarım da” diye cevap verdim.

    -“Sen kaç saat uyuyorsun?” diye sordu Lissa.

    -“Dört saat. Ama saat aralığı değişiyor” diye cevapladım.

    -“Neler yapıyorsun uyumadığın zamanlarda?” diye sordu bu sefer. Hayatımı merak ediyordu herhalde. Eskiden hayatım ondan ibaretti sonuçta.

    -“Sabah kalkıyorum. 1 saat koşuyorum, duş alıyorum. Okula gidiyorum. Eve geliyorum. Genelde ava çıkıyoruz. Eve gece yarısı geliyoruz zaten. Bazen Adrian, Sydney ve Valeria ve ben dışarı çıkıyoruz ondan sonra. Gece kulübüne falan gidiyoruz. Fazla kalmıyoruz. Gelip yatıyorum. Sonra yine aynı rutin işte” diye cevapladım.

    -“Gittikleri yerde kavga çıkarmak ta dahil” dedi Tina onlara.

    -“Biz ne zaman kavga çıkardık?” diye sordu Valeria gülerek.

    “Geçen gece, önceki gece ve daha öncekinde….” Elini sallayarak devam etti Tina.

    -“Bizim hiç suçumuz yok ama” diye savunmaya geçti Sydney.

    -“Ya eminim öyledir” dedi Tina alayla. “Rose da zaten adamın başında şişeyi hiç suçu olmadığı için kırdı” Bütün gözler bana döndü.

    -“Hepsi onun suçuydu” dedim savunmaya geçerek. “Bana asılmaya kalkmasaydı”

    -“Koskoca dünyada asılacak o kadar kız varken…” diye başladı Steve.

    -“Sen kalk, en tehlikelisini bul” diye tamamladı Tim onun cümlesini.

    -“Bu arada en güzellerinden biri” diye hatırlattı Adrian. Adrian’a kuru bir bakış attım.

    -“Kötü şans” dedi Steve başını sallayarak.

    -“Şunu keser misiniz?” dedim kızarak. “Sizin benden başka eğlenceniz yok mu?”

    -“Hayır” diye cevap verdi, Steve pişkin pişkin. Alex müdahale etti. Sonunda!

    -“Tamam beyler. Yeter. Rose’u kızdırmayı bırakın” Bana döndü. “Sende yat artık, hadi!”

    -“Tamam” dedim usulca. “Senin de yarın şirkete gitmen gerekmiyor mu?”

    -“Evet. Toplantım var. Bende yatarım birazdan” dedi. Başımı salladım.

    -“Herkese iyi geceler millet!” diye bağırdım. Hepsi iyi geceler dedi. Bende yatağıma gittim. Yarın için sabırsızlanarak uykuya daldım
     
  11. erva xp

    erva xp <b>"masalcı"</b>

    devamı;
    Sabah erkenden uyandım. Kimseyi uyandırmamak için sessizce dışarı çıktım. Bir saat koştum. Sonra eve girip odama çıktım. Duş alıp giyindim. Okula uygun olsun diye, dizime kadar inen, siyah, ekose etek ve beyaz bir gömlek giydim. Eteğimin altında, bugünlerde vazgeçemediğim siyah çizmem vardı. Saçlarımı toplamadım ve salık bıraktım. Onunla uğraşamazdım şimdi. Telefonumu ve özel eşyalarımı çantama atıp, odadan çıktım. Kapıda Alex’le karşılaştım. O da şirkete gidiyordu.

    -“Günaydın” dedim sessizce.

    -“Günaydın” diye cevap verdi. Bana dikkatle baktı. “Bu ne şıklık böyle?”

    -“Teşekkür ederim. Sen kendine de bak istersen. Sende çok şıksın” diye cevapladım. Siyah takım elbise giymişti ve çok yakışmıştı.

    -“Her zamanki gibi işte” dedi gülerek. Garaja indik. “Akşama görüşürüz”

    -“Görüşürüz” dedim. O Rolly Royce’una bindi, bende Sasha’nın pembe spor arabasına. Okula doğru gittim. Bu akşam arabamı kazanmış olacaktım. Arabayı park ettim ve kocaman binadan içeri girdim. Okuldakilerle pek laubali olmazdım. Konuştuklarım vardı ama hep mesafeliydim. Bir kişi dışında.

    -“Hey Matt. Ne haber?” diye bağırdım. Matt arkasını döndü. Aynı sınıfta okuyorduk ve iyi anlaşıyorduk. Uzun boylu ve zayıf biriydi. Komik bir suratı vardı ama yakışıklı olduğunu söyleyebilirdim. Sadece arkadaştık.

    -“İyi. Senden?” diye sordu dolabını açarken. Keyifsizdi sanki.

    -“Pek iyi görünmüyorsun” dedim ona. “Ne oldu?”

    -“Bir şey yok, Hathaway” diye cevap verdi. “Gel, sana bir kahve ısmarlayayım” Birlikte kafeteryaya gittik.

    -“Ne olduğunu anlatacak mısın?” diye ısrar ettim. Kahvelerimizi almış, masalardan birine oturmuştuk. Matt bana durup dururken soyadımla seslenmezdi.

    -“aynı şeyler işte” dedi oflayarak. “Babamla kavga ettik yine”

    -“Neden?” Aslında Matt’in babasını ilk gördüğümde anlamıştım. Çok katı ve kuralcı biriydi ve Matt onun zoruyla burada okuyordu.

    -“Senin de bildiğin şeyler. Ona okuldan ayrılmak istediğimi söyledim. Tiyatro eğitimi almak istiyorum dedim. Bana onun parasıyla okuduğumu ve bu okulu bitirip şirketin başına geçmem gerektiğini söyledi. Yoksa beni reddedermiş”

    -“Ne yapacaksın?” diye sordum, onun adına üzülerek.

    -“Ne yapabilirim? Mecburum. Devam edeceğim” diye cevap verdi. “belki de en iyisi budur”

    -“Saçmalama Matt” dedim kızarak. “Senin hayalin bu değil”

    -“Ne yapabilirim?” diye bağırdı. Birkaç kişi döndü ve bize baktı. Şu anda onları umursamıyordum. “Sen söyle!”

    -“Öncelikle kendine acımaktan vazgeç” dedim sert bir sesle. “Matt sen burada olmayı istemiyorsun. İstediğin konservatuar ve sana söyleyeyim, çok yeteneklisin. Hayalini babanın eline bırakırsan ilerde çok üzüleceksin”

    -“Rose anlamıyorsun…”

    -“Hayır sen anlamıyorsun” dedim sözünü keserek. “ Onun seni yönetmesine izin verirsen, aynı ona benzeyeceksin. Şirketin başına geçip, babanın ortağının kızıyla evlenip,mutsuz bir hayat yaşayacaksın. Sonra da yaşlanıp, pişman biri olarak öleceksin”

    -“Biraz yavaş gelsen” dedi sabırla.

    -“Hayır Matt. Bu akşam babanla konuşacaksın,sen yapmazsan gelir ben yaparım. Eğer seni parayla tehdit ederse bursa başvurursun. Çok yeteneklisin ve seni kesin alırlar. Gör bak” dedim gülümseyerek.

    -“Peki tamam” dedi kararını vererek. “Senin ne işin var bugün burada?”

    -“Son notu öğrenmeye geldim. Mutlaka A olması lazım biliyorsun” diye cevapladım.

    -“Şu meşhur araba için, değil mi?” dedi gülerek. “Notunu söylememi ister misin?”

    -“Açıklandı mı?” diye sordum heyecanla. “A mı?”

    -“Hayır” dedi çekinerek. “Sana B vermiş. Bu sabah baktım.” Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki.

    -“Ne?”diye haykırdım. “hayır olamaz!”

    -“Dünyanın sonu değil. Ayrıca haberin olsun, senden başka tüm sınıf o dersten kaldı” dedi beni teskin etmeye çalışarak.

    -“Ben gidiyorum” dedim ve kalktım. Kendimi arabaya atıp hızlandım. Moralim o kadar bozuktu ki… Telefonum çaldı. Ian arıyordu.

    -“Efendim?” diye cevap verdim.

    -“Rose, iyi misin?” diye sordu endişeyle. “Neyin var?”

    -“Yok bir şey” dedim. “Moralim bozuk biraz. Sen nasılsın?”

    -“Beni boşver. Nerdesin?” diye sordu. “Seni görmek istiyorum” Sesim pek inandırıcı değildi herhalde. Nerde olduğumu söyledim.

    -“Geçen gittiğimiz kafede buluşalım” dedi ve kapattı. Bana konuşma şansı bırakmamıştı. Bende yönümü oraya çevirdim

    Kafeye girdim ve gözlerimle masaları taramaya başladım. Sonunda onu buldum. Beni görünce ayağa kalktı. Ona doğru yürürken onun gibi birini nasıl hak ettiğimi düşünüyordum. Alex’inki gibi uzun boylu ve kaslı yapısı vardı. Esmer bir ten ve gece karanlığındaki gözler. Sert hatlı yüzü gülümsediği zaman o kadar inanılmaz oluyordu ki. En önemlisi de kalın ama insanı kendine çeken büyülü sesi. Onu kesinlikle hak etmiyordum.

    -“Selam” dedim ona sarılırken. Sonra oturdum. Bana dikkatle bakıyordu.

    -“Selam. Ne içersin?” diye sordu ilk önce.

    -“Sert bir kahveye hayır demem” diye cevapladım. Siparişi verdi.

    -“Ne oldu? Beni çıldırtmadan anlatsan artık” dedi inatla. “Neden böyle üzüldün?”

    -“Son sınavımın sonucunu öğrendim” diye cevapladım. Sesim kurbağa gibi çıkmıştı resmen.

    -“Ne almışsın?” diye sordu hafif çekinerek. Gözlerinde şefkat ve sevgi vardı.

    -“B” dedim. “Arabayı alamayacağım”

    -“Hayatım, bunu için kendini üzme” dedi yumuşak bir sesle. “İstersen ben sana alırım”

    -“Saçmalama Ian” diye karşı çıktım. Sesim sert çıkınca yumuşatıp devam ettim. “Konu sadece araba değil ki. Ben Alex’ e söz vermiştim. Bütün notlarım iyi olacaktı. Şimdi onu hayal kırıklığına uğratacağım”

    -“Hayatım sen çok çalıştın. Eminim Alex’te senin nasıl çabaladığını görmüştür. Ona söz verip ikinci dönem düzeltirsin. Arabayı da o zaman istersin” diye konuştu. O kadar sevecen bakıyordu ki daha fazla dayanamadım.

    -“Teşekkürler” dedim gülümseyerek. “Seni de boşuna meşgul ediyorum. İşin falan vardır…”

    -“Senden daha önemli bir işim yok” diyerek sözümü kesti. “Gelirken hepsini iptal ettim. Programın yoksa akşama kadar benimsin. Malum akşamları görüşemiyoruz” Güldü. Kahkahasını nasıl da seviyordum.

    -“Bir programım yok” dedim gülümseyerek. “Peki ne yapacağız?” O ara Ian hesabı istedi.

    -“Sinemaya gitmeye ne dersin?”

    -“Olur peki” dedim ve kalktık. Ian dayanamayıp beni öptü. İşin ilginç tarafı herkesin içinde olsak ta hiç rahatsız değildim.
     
  12. erva xp

    erva xp <b>"masalcı"</b>

    devamı:D;
    Akşam olmuştu ve benim eve gitmem gerekiyordu. Ian’la çok güzel bir gün geçirmiştik. Sinemadan sonra sahile dolaşmaya gitmiştik. Hava serin olsa da, onunla yan yana olmak bana çok iyi gelmişti. Eve girerken Alex’e ne diyeceğimi düşünüyordum. Onu hayal kırıklığına uğrattığımı bir türlü unutamıyordum. Salona girdim. Alex yoktu. Adrian,Sydney,Valeria,Lissa, Sasha, Christian, annem,Abe ve Dimitri vardı. Şu an kimseyle uğraşacak halim yoktu açıkçası.

    -“Rose,hoş geldin!” diye bağırdı Adrian beni görünce. Sonra yüzüme baktı. “Ne oldu?” diye sordu.

    -“Yok bir şey” dedim yanına otururken.

    -“Biz de yedik,değil mi?” dedi Valeria. “Rose seni 7 yaşımdan beri tanıyorum. Bir şeyin yokmuş gibi durmuyorsun”

    -“Ne oldu Rose?” diye sordu Lissa. Sıkıntımı hissetmişti galiba.

    -“Israr etmeseniz” diye yalvardım. “Bir şey yok diyorum”

    -“Üç saniyen var” dedi Adrian. “Anlatmaya başla!” Onun ve içerdeki herkesin inatçı suratına baktım. Vazgeçecek gibi durmuyorlardı.

    -“Sınav sonucumu öğrendim” dedim içimi çekerek. “B almışım” Başımı Adrian’ın omzuna sakladım.

    -“Bu mu yani?” diye sordu Sasha şaşkınlıkla. “Düzeltirsin canım”

    -“Onun derdi araba” diye herkesi aydınlattı Valeria. Hiç gerek yoktu aslında ve ona patlamamak için dişimi sıktım.

    -“Hişşşşşş” dedi Adrian bana doğru. “Bana bak bakayım” İstemeye istemeye başımı kaldırdım ve ona baktım.

    -“Ne var?” dedim ters ters.

    -“Dünyanın sonu değil, biliyorsun. Bunu düzeltebilirsin. Arabayı ikinci dönem alabilirsin. Kendini üzmeye değmez” dedi yavaşça. “Ayrıca istediğin zaman benim Porsche’umu alabilirsin zaten. Şimdilik tabi”

    -“Çok üzüldüysen arabayı ben sana alabilirim…” diye başladı Abe ama onu susturdum.

    -“Sorun sadece araba değil!” diye patladım. Biraz fazla tepki verdim ama geri adım atmadım. “Sorun; benim Alex’e verdiğim sözü tutamamam. Sadece bir metal için bu kadar üzülecek değilim herhalde. Ian’da aynı şeyi söyledi. Ben kimseden bir şey istemiyorum. O arabayı hak ederek alacaktım ve hala öyle alacağım”

    -“Başka bir şey olduğunu biliyordum” dedi Sydney. “Ve başaracağına da inanıyorum. İkinci dönem arabanı alacağına şüphe yok”

    -“Sağol Sydney” dedim minnetle. Sonra Adrian’a dönüp, “Porsche’un için de sağol. Arabayı aldığım zaman ilk sen bineceksin” dedim gülümseyerek.

    -“Sen yeter ki gül, araba eksik kalsın” dedi Adrian. Sonra da aklına bir şey takılmış gibi, “Demin sen, Ian da dedi, dedin yanılmıyorsam?” ,

    -“Evet” diye cevapladım. “O da ben sana alırım istersen, dedi de”

    -“Telefonda mı yoksa buluştunuz mu?” diye sordu Valeria heyecanla.

    -“Rose cevap versene!” dedi Sasha ben tek kelime edemeden.

    -“Sakin olun biraz” dedim ellerimi teslim olur gibi kaldırarak. “Buluştuk bugün”

    -“Ne zaman?” diye ısrar etti Valeria.

    -“Sabah ben fakülteden çıkarken aradı. Sesim kötü çıktı herhalde. Buluşalım dedi, bende tamam dedim” diye anlatmaya başladım. Valeria’ya, “Bizim geçen buluştuğumuz kafeyi hatırlıyorsun değil mi?” diye sordum,başını salladı. “İşte orada buluştuk. O da Adrian gibi şeyler söyledi işte. Yanıma gelirken programını iptal ettiği için, bütün gün beraberdik” diye bitirdim.

    -“Bütün gün mü?” diye tekrarladı Sasha. “Neler yaptınız?”

    -“Özel hayat diye bir şey kalmadı’” diye inledim. Adrian ters ters bakınca devam ettim. “Sinemaya gittik, dolaştık sadece o kadar”

    -“Bu kadar yani?” diye sordu Valeria şüpheyle.

    -“Ya ne olacaktı?” diye sordum alayla. “Siz benle niye bu kadar uğraşıyorsunuz?”

    -“Çünkü seni seviyoruz” diye cevapladı Sydney. Valeria ona katıldığını belirtti.

    -“Bizim için çok değerlisin” diye ekledi Adrian. Ona gülümsedim

    -“Üzülmeni de istemiyoruz. O yüzden her şeyden haberimiz olmalı” diye ekledi Sasha. Ona garip garip bakınca düzeltti. “Tabi neredeyse her şeyden” Hep beraber güldük. Moralim düzelmişti. Araba sesini duyana kadar…

    -“Alex geldi” diye inledim. “Ne yapacağım ben şimdi?”

    -“Hiçbir şey. Eminim anlayacaktır” diye uyardı Adrian.

    Koşup kapıyı açtım. Alex gülümseyerek girdi içeri. Arkasında da Steve,Tina ve Tim vardı. Ben daha o oturmadan konuşmaya başladım.

    -“Alex ben özür dilerim” dedim birden. “Sınavdan B almışım. Ama söz çok çalışıp ikinci dönem düzelteceğim. Biliyorum seni hayal kırıklığına uğrattım ama yemin ederim telafi edeceğim. Arabayı da almaktan vazgeçebilirsin. Sadece beni affet olur mu?”

    -“B mi aldın?” diye sordu kaşlarını çatarak. “Bilemiyorum seni nasıl affedeceğim Rose. Beni çok üzdün” dedi bu sefer.

    -“Biliyorum ve çok özür dilerim. Sana söz düzelteceğim” Resmen yalvarıyordum. Alex gülmeye başladı.

    -“Neden özür diliyorsun,dağ lalem?” dedi gülerek. “Alt tarafı bir sınav. Benim için önemli olan notun değil ki. Senin nasıl çalıştığını, çabaladığını biliyorum. Asıl ödül o bana inan” Sonra da elinde tuttuğu anahtarı gözümün önünde salladı. “İşte araban”

    -“Ne?” diye çığlık attım. “Hani araba 1 hafta içinde gelecekti?” Anahtarları elime verdi ve ben şaşkınlıktan ne yapacağımı bile bilmiyordum.

    -“Zaten bende bir hafta önceden verdim siparişi” dedi benim şaşkınlığımdan zevk alarak. “Eee ne duruyorsun. Bakmayacak mısın?”

    -“Aşağıda mı şimdi?” Alex başını sallayınca çığlık atıp, aşağıya koştum. Siyah,spor Bugatti’mle kavuştuk. Herkes aşağıya inmişti. Ben arabaya bakıp Alex’ e sarıldım.

    -“Tamam tamam” dedi Alex ellerimi çözerek. “ Boğacaksın beni”

    -“Ben sana anlar demiştim” dedi Adrian gülerek.

    -“Bir tur atabilir miyim?” diye sordum Alex’e. Heyecandan elim titriyordu o sırada.

    -“Tamam ama sadece bir tur. Çabuk ol ve fazla hız yapma” Başımı salladım.

    -“Adrian, hadi bin!” diye bağırdım. “Sözüm söz” Kapıyı açtım. Adrian’la bindik ve hızlandım. Evi arkamızda bırakmıştık bile.
     
  13. erva xp

    erva xp <b>"masalcı"</b>

    Eve biraz sonra girdik. Arabam müthişti. Onu hak ettiğime inanamasam da çok sevmiştim. Adrian’ın da benim gibi hız meraklısı olması işime bile yaramıştı. Moralim o kadar iyiydi ki kimsenin bozamayacağına inanıyordum. Umuyorum demek daha doğru olurdu herhalde.

    -“Nihayet geldiniz!” dedi Valeria biz içeri girince. “Amerika’yı turlarsınız diye düşündük yani” Gözlerimi devirerek Adrian’ baktım.

    -“Düşünmedik değil” diye cevap verdim gülerek. “Hatta Adrian çok ısrar etti!”

    -“Yalancıya bak!” dedi Adrian bana. “Ben olmasam geri dönmeye niyetin yoktu”

    -“Hoşuna gitti mi?” diye sordu Alex, ben yanına oturunca.

    -“Şaka mı yapıyorsun?” diye sordum. “Bayıldım! Çok teşekkür ederim!” dedim sarılarak.

    -“Anlaşma anlaşmadır” diye cevap verdi ciddiyetle. Sonra güldü. “Sen onu hak ettin, inan bana. Ama şimdiden söyleyeyim; sana doğum gününde ne alacağımı bile bilmiyorum. Keşke onu o zaman verseydim”

    -“Bana en az on sene boyunca hediye almana gerek bile yok” diye cevap verdim gülümseyerek.

    -“Abartma istersen” dedi yalandan kızarak. “Elbet bir şey bulurum ben”

    -“Ya evde oturacak mıyız? Bunu kutlasak diyorum” diye araya girdi Valeria.

    -“İki gündür evden çıkamadık zaten” diye katıldı Sydney. “Bize göre pek normal değil”

    -“Canınız kavga etmek istiyor herhalde yine” diye lafı yapıştırdı Tina. Karışmasa olmazdı zaten.

    -“Senin istemiyor mu?” diye sordum öne eğilerek. “Ne dersin?”

    -“Sen gene canına susadın galiba” dedi ne demek istediğimi anlamıştı. “Bir yerlerini çizdirmek hoşuna gidiyor sanırım”

    -“Diyelim ki öyle” Dedim ayağa kalkarak. “Var mısın yok musun?”

    -“ne oluyor?” diye sordu annem bize bakarak.

    -“Düello var” diye cevapladı Steve neşeyle. “Ne zamandır yapmıyorduk”

    -“Ne düellosu?” diye sordu Lissa’yla Christian aynı anda. Biz Tina’la birbirimize kilitlenmiştik.

    -“Birbirimizi sınamak için yaptığımız bir oyun” diye cevapladı Tim. “ama size şu kadarını söyleyeyim; en eğlencelisi Tina ve Rose’unki olur”

    -“Hayatta kalmak için yapılan savaş. Teoride öyle. Herkes istediği silahla savaşma hakkına sahip. Kaybeden ölür” diye açıkladı Alex. Sonra diğerlerinin endişesini anlayarak, “Merak etmeyin, bizden kimse birbirini öldürmez. Sadece dövüşecekler”

    -“Önden buyur” dedi Tina bana. Hep beraber aşağıdaki dövüş alanına indik. Büyük geniş bir alandı burası. İçerde silahlar, kılıçlar ve ihtiyacın olan bütün savaş aletleri bulunurdu. Diğerleri yukarıdaki balkondan bizi izleyebiliyorlardı.Tina ondan beklendiği gibi bir kılıç aldı. Bende ona uyup bir kılıç aldım.

    -“Başla” diye işaret verildi. Tina bana doğru bir hamle yaptı ve bende onu savuşturmayı başardım. Sonrası kılıç sesleriyle geçti. Eğiyor, dönüyor ve bükülüyorduk. Tina koluma birkaç çizik attı. İlk başladığımda kadar çok oluyordu ki, şimdi birkaç tene olmasına seviniyordum. Aynı zamanda onun da çizikleri olması, daha da sevinilecek bir durumdu tabi.

    Bir anda dengemi kaybettim ve geriye düştüm. Tina bana doğru bakarak;

    -“Hayatta kalma dersi bir; düşmanını eline geçen ilk fırsatta indir” dedi gülümseyerek. O anda ayağına çelme takarak onu geriye düşürdüm. Elindeki kılıcı alıp, boğazına dayadım.

    -“Hayatta kalma dersi iki; düşmanını yensen bile, gardını kontrol etmeyi unutma” dedim ona. Gözlerinden öfke okunuyordu. Ayağa kalktım. Balkona baktım. en sevdiğim şey Alex’in gözlerinde gördüğüm gurur ifadesiydi. Tina ayağa kalktı. Sonra sahaya Steve indi. Steve silahsız dövüşmek istiyordu. Karşı karşıya durduk.

    -“Hazır mısın?” diye sordu pis pis sırıtarak. O gülümsemeyi birazdan silecektim. Başımı salladım. Dövüşmeye başladık. Steve bir ayının kuvvetine sahipti ama dövüşürken boyutun bir önemi yoktu. Darbelerini kolayca savuşturuyordum. Yüksek tekmesinden eğilerek kurtuldum ve aynı anda dönerek diğer bacağımla onu sırt üstü yere düşürdüm. Bu kadardı. Elimi uzatıp onu kaldırdım.

    -“Rövanş istiyorum” dedi sert sert bakarak.

    -“Belki bir ara” diye cevapladım gülümseyerek. Kızgın kızgın baktıktan sonra gitti. Tim ve Sasha’yla da dövüştüm. Onları da yendim. Çok iyi bir ilerleme kaydetmiş olduğumu düşünüyordum. Ta ki Alex’le dövüşene kadar…

    Alex kimsenin karşılaşmak isteyeceği bir rakip değildi. Beni çok zorluyordu. En iyilerin en iyisiydi. Çok geçmeden yerdeydim. Lanet olsun!

    -“Bir gün seni yenebilirsem” dedim yerden kalkerken. “Herkesi yenebilirim” O anda aynı şeyi Dimitri içinde düşünmüş olduğumu hatırladım. Tabi yanıldığımı anladım. Dimitri Alex kadar iyi olmamıştı hiçbir zaman.

    -“Bakarız artık” diye cevapladı gülümseyerek. Yukarı çıktık. Ben önce odama gidip duş aldım. Dışarı çıkacağımız belli olmuştu. Siyah deri bir pantolon(ki pantolon bacaklarımı sımsıkı sarıyordu),üzerine belimi tam olarak kapatmayan bluz giydim. Üzerine deri ceketimi aldım. Ne olur ne olmaz…

    Ve hep beraber dışarı çıktık…

    Her zaman gittiğimiz yere gittik. Çok şık bir gece kulübü. Rahat ettiğimiz ve çok kalabalık olmayan bir mekandır. Daha çok saygın insanların gittiği bir yer ama müziğin hareketli olması da tam bize göre. Kocaman pistin etrafına simetrik olarak yerleştirilen rahat koltukların en büyük ve en genişini bulup oturduk.

    -“Ne içiyorsunuz?” diye sordu Alex. Herkes bir şeyler söyledi. Gardiyanların çoğu hafif şeyler tercih etti. Adrian,Abe ve Dimitri viski, Sydney ve Valeria adını tam olarak anlamadığım bir içki söylediler. Lissa ve Christian birer kadeh şarap istedi. Ben Alex’e uyup tekila aldım.

    -“Rose dans edecek misin?” diye sordu Valeria. Müzik tam bize göreydi ve o da dans etmeye can atıyordu.

    -“Birazdan” diye cevap verdim. Adrian bana bir şey anlatmak ister gibi bakıyordu. “Ne oldu?” diye sordum.

    -“Gelsene az benimle” dedi. Beraber kalktık. Bir köşeye geçince bana,


    -“Ian’a haber verdin mi?” diye sordu.

    -“Hayır” diye cevapladım. “Neden sordun?” Aklından neler geçiyordu kim bilir?

    -“Onu da çağırsana” dedi bu sefer. “Annenlerle tanışsın”

    -“Saçmalama. Nasıl çağırayım? Bizimkileri biliyorsun. Hem… Dimitri’de burada. Olmaz”

    -“İşte o yüzden çağırmalısın” dedi beni şaşırtarak.

    -“Ian’ın ne tepki vereceğini bilmiyorum” dedim. “Ya birbirlerini boğazlarlarsa?”

    -“Sen bana güven” dedi gülümseyerek. Kafasında ne kuruyordu acaba? Pek iyiye işaret olmadığı kesindi.

    -“Alex’e bir sorayım” dedim. Başını salladı. Beraber masaya döndük. Herkes bize bakıyordu ama hiçbir şey söylemedik.

    -“Alex sana bir şey sorabilir miyim?” diye sordum yanına oturunca.

    -“Ne oldu?”

    -“Ian’ı buraya çağırabilir miyim?” diye sordum bu sefer sessizce. Bana dikkatle baktı.

    -“Emin misin?” Yüzü çok ciddiydi. “Kaldırabilecek misin?”Dimitri yüzünden sorduğunu anlamıştım tabi.

    -“Yaşamadan bilemem” diye cevapladım dalgın dalgın. “Öğrenmenin tek yolu var”

    -“Tamam o zaman. Gelsin. Bizimkiler sorun çıkartamaz. Sen merak etme” Endişemi de anlamıştı. Güven verici bir şekilde gülümsedi. Ayağa kalktım. Biraz uzaklaşıp Ian’ı aradım. Şaşırsa da hemen geleceğini söyleyip kapattı.

    -“Ne işler çeviriyorsun yine?” diye sordu Tina bana, masaya dönünce.

    -“Ian buraya geliyor” dedim aceleyle. “Annemlerle tanışmak için” Kimseden bir süre ses çıkmadı. Dimitri’yle Lissa uyumlu bir şekilde sarardı. Onlara aldırmadan annemlere döndüm. “Sizinle tanışmak istiyor. Sizden ricam ona karşı biraz nazik davranın. Tamam mı?”

    -“Üzerine atlamayacağız herhalde” diye cevap verdi annem ciddiyetle.

    -“Peki” dedim onaylayarak. Abe’ye döndüm bu sefer. “Lütfen onu saçma sapan şeylerle korkutmaya kalkışma”

    -“Tamam yapmayacağıma söz veriyorum” diye cevap verdi.

    -“Umarım öyle olur” dedim. “Yoksa benim yüzümü bir daha asla göremezsiniz” Kimse böyle bir şey söylememi beklemiyordu ve sanırım herkes mesajı almıştı.

    Az sonra Ian geldi. İçeri girince direk beni görsün diye en uç tarafa oturmuştum. Beni gördü ve tüm asaletiyle yaklaşmaya başladı.

    -“İşte benimki geliyor” diye fısıldadım kendi kendime. Tanrı yardımcım olsun!

    -“Hoş geldin” diye selamladım onu. Kısa bir ana sarıldım. O ise herkese baktı.

    -“Merhaba” diye selamladı hepsini. El sıkışmaya başladı. İlk önce Alex ve kardeşlikle tokalaştı. Onu herkes öncekinden daha iyi karşıladı. Sonra Adrian’larla tokalaştı.

    -“Nasılsın Adrian?” diye sordu tokalaşırken.

    -“Geçenkinden daha iyi” diye cevapladı Adrian onu. En son sıra misafirlere gelince nefesimi tuttuğumu fark ettim.

    -“Ian bu Lissa” diye tanıştırdım. “Bu da Ian”

    -“Rose senden çok bahsetti” dedi Ian gülümseyerek. “Tanıştığımıza memnun oldum”

    -“Öyle mi?” diye sordu Lissa gayet nazik bir biçimde. Gözleri parlamıştı sanki. “Bende memnun oldum”

    -“Christian” diye tanıttım. “Lissa’nın sevgilisi”

    -“Memnun oldum” dedi Ian. Christian’dan sonra annem vardı.

    -“Annesi değil mi?” diye sordu Ian ben konuşmadan. “Güzelliğini sizden almış” Bende gülümsedim.

    -“Teşekkürler” dedi annem, kendinden beklenmeyecek kadar sıcak bir tavırla.

    -“Bu da babam Abe” dedim. Baba diye tanıştırmak garipti ama başka ne diyecektim ki? İli erkek el sıkıştılar.,

    -“Ben Dimitri” dedi ben konuşamadan. Bana garip şekilde bakıyordu. Nefes almayı bile unutmuştum.
    Ian sanki hissetmiş gibi sertleşti.

    -“Ian” dedi sadece. Ama birbirlerini öyle tehlikeli süzüyorlardı ki…Sonunda bitince bende rahat bir nefes aldım. Ian benim kalbimi ciddi bir biçimde kırdığını söylediğim kişinin Dimitri olduğunu anlamıştı. Şimdi ne yapacaktım acaba?
     
  14. erva xp

    erva xp <b>"masalcı"</b>

    eed dooru bildiniz XD devamıı;
    -“Rose ne olduğunu söyler misin?” diye sordu Ian yerimize otururken. Sesi kısık ve öfkeliydi.

    -“Bir şey yok” diye cevap verdim sessizce. “Annemlerle tanışmanı istedim”

    -“O değil mi?” Bunu soru sorar gibi değil, gerçeği belirtir gibi söylemişti. Bağırmamasına şükrettim.

    -“Evet” dedim başımı sallayarak.

    -“Rose hadi sizde dans edin” dedi Valeria, sanki gerilimi hissetmiş gibi. Adrian’la Sydney çoktan kalkmıştı. Şarkı yavaş ve dans için uygundu.

    -“Ian” dedim sessizce. “Lütfen. Sakin ol. Hadi gel” Elini tutup kaldırdım. Onun böyle durumlarda kendini kontrol etme yeteneğine bayılıyordum. Bozuntuya vermeden kalktı. Piste gittik. Ben iki kolumu onun boynuna doladım. O da ellerini belimde birleştirdi.

    -“Bana neler olduğunu anlatacak mısın?” diye sordu. gözlerime dik dik bakmasa daha rahat olacaktım.

    -“Geçen gün hep beraber geldiler” diye başladım. “Görüşmeyeli 4 ay oldu. Beni özlemişler işte. O da onlarla geldi. Lissa’yla pek ayrılamıyorlar” Lissa’la bağlandıklarını unutmamıştım tabi.

    -“Bana niye bugün söylemedin?” diye sordu bu sefer. Öfkesini kontrol etmeye çalışıyordu.

    -“Ne diyebilirdim ki?” diye cevapladım zayıf bir sesle. “Onun buraya gelmesi hiçbir şeyi değiştirmeyecek”

    -“Görünce ne tepki verdin?” bu sefer benim için endişelendiğinden sormuştu.

    -“Hiç” diyebildim. “Ne tepki verecektim ki? Hiç konuşmadık neredeyse. O artık benim için yabancı biri”

    -“Seni etkilemedi yani” dedi bana bakarak. “O anlamda değil. Kendini kötü hissedip hissetmediğini sordum”

    -“Bana artık hiç bir şey hissettiremiyor” diye cevap verdim, gülümseyerek. Sandığımdan daha hüzünlü olmuştu. Bu arada Adrian’la Sydney’le yan yanaydık.

    -“Rose’un kendini kötü hissetmesine izin vermiyoruz” dedi Adrian. “Hiç birimiz izin vermiyoruz”

    -“Duydun” dedim Ian’a, Adrian’ı göstererek. Gülmeden edemedim. “Artık etrafımda bir sürü koruma var”

    -“Kimden öğreniyoruz acaba?” diye sordu Adrian imayla. “Senin yaptıklarının yanında az bile”

    -“Adrian’a katılmasam olmaz” dedi Sydney gülerek. “Kimse senin kadar korumacı olamaz”

    -“Bir de yerin dibine sokun isterseniz” Bu sefer gerçekten güldüm.

    -“Bence sevdiklerini korumak harika bir şey” dedi Ian gülümseyerek. Sonra da gözlerime bakara, yemin eder gibi, “Senin hiç bırakmayacağım”

    -“Bende seni” Gözlerine dalıp gitmemek imkansızdı zaten.

    -“Şimdilik bıraksan olur mu?” diye sordu Adrian gülerek. “Rose’la dans edebilir miyim?”

    -“Sadece bu seferlik” diye cevapladı Ian. Böylece eşleri değiştirdik.

    -“Hiç mi tedirgin olmuyorsun?” diye sordum Adrian’ a gülerek. Ian’ın duyması için biraz bağırdım. “Kız arkadaşını buraların en gözde bekarıyla baş başa bıraktın”

    -“Pek sayılmaz” diye oyunuma katıldı Adrian. “Sonuçta onun kız arkadaşı da benim elimde”

    -“Hiç alakam yoktur” dedi Ian, Sydney’e doğru. Sydney bilmiş bilmiş başını salladı. Masaya dönmeyi hiç istemiyorduk ama şarkı bitti. Bizde mecburen gittik.

    -“Valeria’yı yalnız bıraktık” dedim Adrian’a. “Kim bilir, ne kadar sıkıldı?”

    -“Pek sıkılmış bir hali yok” dedi barı göstererek.

    -“Ah olamaz!” diye inledim. Valeria barda ona göre yakışıklı sayılacak biriyle oturuyordu. Yerlerimize oturduk. Ben bir yandan onu gözlüyordum.

    -“Endişelenmene gerek yok” dedi Ian bana. “Valeria kendi başının çaresine bakabilir”

    -“Biliyorum” dedim gülerek. “Ben yanındaki için endişeleniyorum zaten” Ian kaşlarını kaldırdı. Hepimiz güldük.

    -“Dışarıdan iyi birine benziyor” diye katıldı Sydney. “Yazık olacak”

    -“Bir Valeria kurbanı daha” dedi Sasha içini çekerek.

    -“Tamam tamam” dedi onları susturarak. “Sizde iyice abarttınız ama” Gerçi hiçte abartmamışlardı. Bu arada annemler Ian’la sohbet ediyorlardı. Daha doğrusu onun işini soruyorlardı. Ayyy ne takındı ama! Konu Ian’ın ailesine gelince Ian’ın elini sıktım.

    -“Hepsi öldü” diye cevapladı Ian. “Sekiz yıl önce evimizde büyük bir yangın çıktı. Ben şehir dışındaydım sabah dönecektim. O gece annemi, babamı ve kız kardeşimi kaybettim”

    -“Çok üzüldüm” diye toparladı annem ama çok geçti tabi. Bu arada Valeria ortadan kaybolmuştu.

    -“Ben şimdi geliyorum” dedim ve kalktım. Tuvalete doğru gittim. Valeria hiçbir yerde gözükmüyordu. Neredeydi bu kız? Masaya dönmeye karar verdim.

    -“Güzel gösteriydi” diye bir ses geldi kulağıma. Dönüp bakınca Dimitri’yi gördüm. Sarhoş olmaya başlamıştı.

    “Ne demek istiyorsun?” diye sordum. Sakin olmaya karar vermiştim.

    -“Şu erkek arkadaşını tanıştırma merasimi” diye cevapladı bana yaklaşarak. “Ama sende biliyorsun, ona aşık değilsin”

    -“Onu seviyorum” dedim yapmacık bir gülümsemeyle. “Ve ona güveniyorum, aşık olsam güvenmezdim” Dimitri’nin yüzü değişti ve sinirlendiğini belli etti. Kolumu tuttu.

    -“Sen hala beni seviyorsun” dedi kolumu sıkarak. “Tıpkı benim gibi”

    -“Kolumu bırak” diye uyardım sert bir sesle. “Bu arada muhtemelen o kahrolası egona zarar verecek ama söylemeden edemeyeceğim. Ben seni sevmiyorum”

    -“Unutmuş olamazsın” dedi daha da yaklaşarak. “Seni öptüğüm zaman nasıl tatlı olduğunu ben unutmadım”

    -“Evet unutmadım” dedim. Bende ona yaklaştım. “Özellikle de beni bir odaya kapatıp, benden beslendiğin günleri” Meydan okuma diye buna denir herhalde. Dimitri sanki onu yakmışım gibi geriledi. Kolumu bıraktı. “Bunu kafana sok artık. Bitti” Onu orada bırakıp masaya geri döndüm
    Sonrası olaysız geçti. Benden sonra Dimitri masaya döndü ama ben ona hiç bakmadım. Valeria’da geldi. Kimse ona bir şey sormaya cesaret edemedi. Geç olunca Ian’la vedalaşıp ayrıldık oradan. İçeri girince hemen odama gittim ve kendimi duşa attım. Suyun altında yarım saat oturdum. Sonunda banyodan çıktım ve pijamalarımı giydim. Tam yatmıştım ki kapım çalındı.

    -“Efendim?” diye sordum.

    -“Benim Lissa. Gelebilir miyim?”

    -“Tabi gel” dedim kapıyı açtım. İçeri girince kapıyı kapattım. “Otursana” yatağıma oturdu. “Ne oldu?”

    -“Seninle biraz konuşmak istiyordum” dedi çekinerek. Onu hissetmemek için çok çaba harcamıştım son aylarda.

    -“Olur” dedim. Zihnine girmediğim için konuyu bilmiyordum tabi. “Dinliyorum”

    -“Ben özür dilemek istiyorum” diye başladı. İtiraz etmeyeyim diye elini kaldırdı. “Her şey için. Sen ne kadar itiraz etsen de gerçek bu. Benim yüzümden bir çok şeye katlandın. Benim gardiyanım olmasaydın, Dimitri’yle bir geleceğiniz olabilirdi. Saklanmak zorunda kalmazdınız. Bazı şeyler yaşanmazdı böylece. Bana söylememekte de haklıymışsın. Benden sır sakladığını öğrendiğimde aşırı tepki verdim. Bunu da biliyorum. Hepsi için özür dilerim. Hayatını mahvettim. Benim yüzümden aşkını kaybettin ve…”

    -“Bence şunu kesmem doğru olacak” diye araya girdim. “Seninle alakası yoktu Liss. Sana söyleyememiştim, neden olduğunu bilmiyorum. İlk başta kendime bile itiraf edemiyordum. Sonra ise imkansız olduğunu kabul etmeye çalıştım ve sana yine söyleyemedim. Bunun seninle en ufak bir ilgisi yok. En başından beri sadece bizimle ilgiliydi. Olmadı Liss” Sesim hatıralara dalınca hüzünlü çıkmaya başlamıştı. “Biz birbirimizi sahip olamayacağımız için istedik. Çok hata yaptım. O da yapmıştır kendince belki. Ama artık kim olduğumu ve neyi istediğimi biliyorum. Geleceğimde Dimitri’ye yer yok”

    -“O seni seviyor. O gün… hastane de sana söylemek istedi ama izin vermediler. Seni öyle bulunca nasıl kendini kaybetti anlatamam”

    -“Suçluluktan öyle hissetti. Ben onun için ulaşılmaz değildim artık. Beni istemiyordu o yüzden. Neyse” Derin bir nefes aldım. “Artık bir önemi de yok. Ben başkasıyla birlikteyim. Bunları konuşmayalım”

    -“Onu seviyor musun gerçekten?” diye sordu dikkatle bakarak.

    -“Ona güveniyorum. Benim için en önemlisi bu” diye cevapladı gülümseyerek. “Ve evet, onu seviyorum da”

    -“Samimisin” dedi bana. “Cevabının bu olduğuna şüphe yok”

    -“Başka bir şey var” dedi ona dikkatle bakarak. “Ne istersen sorabilirsin”

    -“Bende hala hayatında mıyım?” Bu Lissa’nın yalnızca çok üzgün olduğu zamanlardaki ses tonuydu.

    -“Tabi öylesin” dedim gülümseyerek. “Biz arkadaşız” beynindeki sesi duydum; Ama en iyisi değil…

    -“Sanırım biraz zamana ihtiyacımız var” dedi. Başımı salladım. O anda ona zamanın hiçbir şeye yaramadığını söylesem de, bir anlamı olmazdı.

    -“Sanırım” dedim sadece. “Hep mutlu ol. Ben yanında olmasam da”

    -“Umarım” diye cevap verdi. Sarıldık. Dolan gözlerini kaçırıp, “Ben artık gidip yatayım” dedi. Odadan çıktı. Bir zamanlar onu kimsenin üzmesine izin vermezdim. Şimdi ise en çok üzen bendim. Bunu düşünmemeye kara vererek uykuya daldım. Pek bir işe yaramasa da…
     
  15. erva xp

    erva xp <b>"masalcı"</b>

    :);
    Uyandığımda neredeyse akşam olmuştu ama kimse ortalarda yoktu. Salona indiğimde ise elinde içki bardağıyla sessizce oturan Adrian’la karşılaştım. Adrian son zamanlarda içkiyi epey azaltmıştı ve sigarayı da bırakmıştı. Bu sefer bir şeye üzülmüş gibiydi.

    -“Günaydın” dedim. Beni görünce gülümsedi ama hüzünlü bir gülümsemeydi sanki.

    -“Günaydın”

    -“Ne oldu?” diye sordum yanına otururken. “Moralin mi bozuk?”

    -“Hayır. Yok bir şey” dedi ama dün bana yaptığı gibi ısrar ettim.

    -“Adrian anlatsana” dedim. Ne söyleyeceğine karar vermeye çalışıyordu sanki.

    -“Sydney Rusya’ya dönecek” diye başladı. “Okulunu çok ihmal etti”

    -“Buna neden üzülüyorsun ki? Senin de okulun var. Gitmesi gerekiyor”

    -“Biliyorum zaten sorun o değil” dedi bakışlarını kaçırarak. Onu ilk defa öyle görüyordum.

    -“Bir daha geri gelmeyeceğinden korkuyorsun” diye meseleyi açıklığa kavuşturmuş oldum. Yumuşak bir sesle devam ettim. “Ama bu doğru değil. O seni çok seviyor. Senden vazgeçemez”

    -“Bende onu seviyorum biliyorsun ama ya evini çok özlediğine karar verip gelmezse? Ne yapacağımı bilemiyorum. Onu durduramam”

    -“Böyle düşünmeyi bırak” dedim sertçe. “ Geri gelecek. Seni seviyor. Sende onu. Mesafeler bunu değiştirmez” Başka bir şey söylemedi. Çok geçmeden ortalık hareketlendi. Tina Adrian’ı alıp besleyiciye götürdü. Annemle ve Lissa’lar aşağı indi. Onlara bir şey söylemedim. Alex ,Steve, Tim dışarıdalardı. Sasha ise her zamanki gibi yanımdaydı.

    -“Ne oldu Rose?” diye sordu Sasha. Benim düşüncelere daldığımı görmüştü. Sydney içeri girmişti bu arada.

    -“Gelsene” dedim Sydney’e. “Seninle bir şey konuşmam lazım” Merakla kaşını kaldırdı. Yanıma oturdu.

    -“Söyle” dedi. “Bu kadar ciddi olduğuna göre önemli bir konu”

    -“Evine gidecekmişsin” diye başladım. “Ne zaman?”

    -“Tatilin sonunda” diye cevapladı hemen. “Biliyorsun okul işini halletmem lazım” Bir an durdu. “Adrian söyledi değil mi?”

    -“Seni çok seviyor. Geri gelmemenden korkuyor”

    -“Biliyorum” diye cevap verdi Sydney. Gülümsedi. “Bende onu çok seviyorum. O benim ilk aşkım. Onu bırakmayacağımı bilmesi gerekiyor”

    -“Onu da anlamaya çalış” diye araya girdim. “Ayrı yerde hayatlarınız vardı ve sen kendi hayatına gidiyorsun”

    -“İyi de evi boşaltmak için gidiyorum” dedi Sydney gülerek.

    -“Ne?” diye sordum afallamış halde. “E okul ne olacak?”

    -“Dartmounth Üniversitesi’ne başvurdum. Cevabı bugün geldi. Kabul edilmişim. Adrian’a sürpriz yapacaktım ama galiba o yanlış anladı”

    -“her şeyi bırakıp geleceksi yani?” diye belirttim şaşırarak ama çok mutlu olmuştum.

    -“Her şey dediğin sadece boş bir ev artık” dedi,bu sefer gülmesi hüzünlüydü. “Ben senin gibi büyümedim. Biliyorsun. Babam öldüğünde orada annem için kaldım. Ama o da ölünce beni oraya bağlayan hiçbir şey kalmadı. Artık her şeyim burada”

    -“Bunu ona da söylesen iyi edersin” dedim bu sefer güldüm. “Gene kendini içkiye vuracak”

    -“Bilmez miyim?” diye cevapladı. “ Kendimi çok şanslı hissediyorum”

    -“Öylesin de zaten” diye onayladım. Herkes bizi dinliyordu ama hiç umurumuzda değildi. “Adrian müthiş biridir. Tamam,içki içmesini pek onaylamıyoruz ama senin sayende onu bile bıraktı. Kocaman bir kalbi var. kimsenin kötülüğünü de düşünmez ve sana deli oluyor"

    -“Ama bana arka çıkman lazım. Oraya tek başıma gitmeliyim” dedi birden. Rusya’da şu aralar çok fazla tehlike vardı.

    -“Tamam” dedim başımı sallayarak. “Hallederiz” birbirimize gülümsedik.

    -“Teşekkür ederim” dedi aniden. “Hepsi senin sayende”

    -“Hiçte bile” diye inkar ettim.

    -“Tabi ki öyle. Sen olmasan biz tanışmayacaktık. Ve ben hayatımı geçirmek istediğim kişiyle tanışamayacaktım”

    -“Bir dakika” dedim heyecanlanarak. “Ne dedin sen?”

    -“Aynen dediğim gibi. Tabi senin en sevmediğim huyun, hep başkalarını düşünmen ama bunun için sana minnettarım”

    -“Minnettar olacak bir şey yok. Belki ben olmasam da tanışacaktınız bir yerde. Er ya da geç”

    -“Çok mutluyum ve seninde öyle olduğunu bilmek güzel” Sydney’in bu kadar canlı olmasına alışkın olmasam da bir şey sormadım. Sonrasında gün oldukça güzel geçmişti.

    O gün Adrian’ın eve dönüşünü Sydney heyecanla bekliyordu. Aynı şekilde biz de tabi. Valeria meseleyi sonradan öğrendiği için tribe bile girmişti. Sydney onu pek umursamıyordu zaten. Adrian içeri girdiğinde suratı ne neşeli ne de asıktı. Sanki hiçbir duygu yokmuş gibi. Benim dışımda kimse ne olduğundan haberdar olmadığı için şaşkındılar. Sydney’i bile yarım bir gülümsemeyle selamladı ve öptü. Sonunda Sydney dayanamayıp ne olduğunu sordu.

    -“Yok bir şey hayatım” diye cevapladı Sydney’i. Ama tabi Sydney buna kanacak kadar aptal olmadığı için üstüne gitti. Cevap yine aynıydı.

    -“Hayatım, sonsuza kadar gitmiyorum” dedi Sydney. “Evi boşaltıp döneceğim. Darthmounth’a başvurdum ve kabul edildim. Artık hep burada olacağım”

    -“Tamam” dedi Adrian sadece. Ona artık uzatma, diyen bir bakış attım. Sonunda Adrian gülünce o da rahatladı.

    -“Adrian ne oluyor?” diye sordu Valeria dayanamayarak. Hepimiz oradaydık. Adrian elini uzattı bana doğru. Bende elimdeki kutuyu ona verdim.

    -“Aslında bunu daha değişik bir şekilde yapmayı dilerdim” dedi Sydney’e doğru. “Ama sanırım beceremeyeceğim” Sydney’in elini tuttu ve gözlerinin içine bakıp, “Benimle evlenir misin?” diye sordu. bu arada kutuyu da açmıştı. Parıldayan tektaş yüzük ortaya çıkmıştı. Kimse konuşmuyordu. Sydney bir yüzüğe, bir de Adrian’a bakıyordu. Gözlerinin dolduğunu gördüm.

    -“Evet” dedi sonunda. Adrian çocuk gibi hemen ona sarıldı ve yüzüğü parmağına taktı. İkisi de parlıyordu resmen. Sonra Sydney bana baktı. “Bundan haberin vardı değil mi?” diye sordu. bende ellerimi iki yana açıp, masumca gülümsedim. Sonrası tebriklerle doluydu. En sonunda herkes oturdu.

    -“Nişanı hemen yapıyoruz” dedi Adrian herkesi bir daha şaşırtarak. “Kendi aramızda yapacağız zaten. Beklemeye gerek yok. İşin o kısmı Rose’a ait” Bütün gözler bana döndü.

    -“Ne? en yakın arkadaşlarımın nişanını tabi ki ben yapacağım” dedi gülerek.

    -“Sizinkiler ne diyecek buna?” diye sordu Lissa.

    -“Onlar artık sadece benim iyiliğimi düşünüyorlar” diye cevapladı Adrian usulca. “Olanlardan sonra bir şeylerin değişmesi kaçınılmazdı. Bunda Rose’un da büyük payı var tabi”

    -“Beni karıştırmasan olmuyor değil mi?” dedim inleyerek. “Benim hiçbir şeyle alakam yok”

    -“Nasıl yok?” diye dalga geçti Adrian benimle. “Annem seni de Sydney’i de çok seviyor. Üstelik nişanı senin yapacağını duyunca kimseyi davet etmeyeceğine söz verdi”

    -“Nasıl yani? Kimse gelemeyecek mi?” diye sordu Lissa. Daha çok şaşırmıştı.

    -“Sadece yakın arkadaşlarımız ve annemler. Hayır, kraliyetten kimseyi çağırmıyoruz” diye cevapladı onu Adrian. “Rose’un da deyimiyle; gösteriş budalalarına ihtiyacımız yok” Bana göz kırptı.

    -“Benim yapacağım şeyler; uygun bir mekan ve hazırlık şirketi bulmak o kadar” dedim konuyu değiştirerek. “Sydney’in kıyafetini Valeria halledecek. E Adrian kendi kıyafetini kendi halledecek” Bu sefer bende ona göz kırptım. “Konuk listesine bile gerek yok”

    -“Bugün ne günlerden?” diye sordu Adrian. “ Salı” zaten gece olmuştu. “Cumartesiye kadar zamanın var Rose” Pis pis sırıttı.

    -“Neyse halledeceğim artık bir şekilde. Siz merak etmeyin” Gerçi nasıl yapacaktım? Onu bile bilmiyordum ama. Tarih çok yakındı.

    -“her şeyi sen halledeceksin nasılsa” dedi Sydney gülerek. “Niye merek edelim ki? Senin yapamayacağın şey yok”

    -“Abartmasanız” dedim kızarak. “Benimkini size yıkarım sonra” Ne dedim ben? Benimki mi? “Şaka yaptım canım” Diye düzelttim kimse kızmadan. Sonra da kalkıp Ian’a haber vermeye gittim. Sabah erkenden( insanlar için gündüz saatlerinde) Sydney’i de alıp mekan bakmaya gidecektik. Adrian’da takımını halledecekti. Neredeyse yatma vaktiydi. O kadar saat bunu konuşmuştuk. Arada Alex’in inceleyen bakışlarını yakalıyordum. Dimitri’nin beni etkileyip etkilemediğini anlamak için sürekli gözlüyordu beni.

    Alex ve arkadaşları ortadan kaybolduğu ve Sydney’in yukarı çıktığı bir zamanda, (Lissa’lar hala oradaydı) Adrian bana bir şey uzattı.

    -“Bu ne?” diye sordum kızarak.

    -“Neye benziyor sence?” diye dalga geçti. Kızgınlığımı umursamamıştı. “Sınırsız kredi kartı. Nişan hazırlıkları için lazım olacak”

    -“Bunu kredi kartı olduğunu biliyorum , aptal” dedim çekinmeden. “Nişanı benim yapacağım konusunda anlaşmıştık”

    -“Sadece Sydney’inkiler için anlaşmıştık canım” Bana meydan okuyordu resmen. “Diğer masraflar benim sorunum”

    -“Sen hakikaten domuzun tekisin” dedim sinirlenerek. “peki, madem öyle benim senden borç aldığım paranın yerine say”

    -“Benden borç almadın, tamam mı?” dedi kesin bir sesle. “O sana yardım etmek için verdiğim bir şeydi. İkisini karıştırma”

    -“Şimdi ben sana da, erkeklik gururuna da” diye başladım ama çok geçmeden sustum ve kartı çantama koydum. İlla alınca harcamam gerekmiyordu.

    -“Ekstreleri takip edeceğim” dedi, benim planlarımı suya düşürmüş oldu böylece. Sonunda yenilip başımı salladım ve yatmaya gittik. Diğerlerinden kimse hiçbir şey anlamamıştı.
     
  16. erva xp

    erva xp <b>"masalcı"</b>

    ;
    Sonraki birkaç gün benim sinir krizlerimle doluydu. Adrian’la Sydney her şeyi benim halletmemi isterken ciddiymişler gerçekten. Mekandan tutun da, çiçeklere kadar her şeyi benim zevkime bıraktılar. Bir gün patladım. Yanımda Ian’da vardı. Alex’ler olmadığı için eve girmişti ama Dimitri ordayken rahatsızdı. Asıl bozulduğu şey aynı evde kalmamızdı zaten. Annemler de orda olduğu için bende geriliyordum.

    -“Ya insan biri hakkında bir fikir söyler, değil mi?” diye patladım. “Sonuçta bu sizin nişanınız”

    -“Uğraşmak istemiyoruz işte” dedi Adrian pişkinlikle. “Sana güveniyoruz”

    -“Oldu değil mi şimdi?” dedim kızgın kızgın. “Tamam o zaman, sizin nişan olduktan sonra, bende Ian’la nikah masası kurayım orada. Nasıl olsa her şey benim zevkime göre” Herkes bana baktı. Ian umutla bakıyordu hatta.

    -“Şaka yapıyorum” dedim. Önce Ian’a sonra herkese baktım.

    -“Benim için problem olmaz” dedi Ian yaramaz bir şekilde gülümseyerek. Ellerimle gözlerimi kapatıp yalandan ağlamaya başladım. Sonra mekanı ayarladım. Hep beraber eğleneceğimiz için çok şık bir gece kulübünü 1 geceliğine kapattırdım. Sadece tanıdıklarımız girebildin diye, küçük karpostallar hazırlattırdım.

    Sydney’e harika bir elbise dikildi. Mor renkli,uzun ve şık. Adrian’da marka siyah takım elbise aldı. Hiçbirimiz onlar kadar güzel olmayacaktık. Bende mavi bir elbise aldım. Valeria’yla Tina kırmızı için kavga ederken, kazanan Tina oldu ve Valeria fuşya renginde karar kıldı. Sasha lila alırken, Lissa’da pembe rengi seçti. Gök kuşağı gibi olacaktık resmen. Sonunda gün geldi çattı. Ne kadar arkadaşımız varsa hepsini topladık. Herkes uygun bir biçimde giyinmişti. Adrian’ın annesi çok sıcakkanlıydı ve Sydney’e bayılıyordu. Babası zaten kendinden başka kimseyi sevemediği için fazla üstünde durmadık.

    Her şey o kadar mükemmel geçti ki… Adrian’la Sydney resmen ışık saçıyordu. En sevdiğimiz yer ise fotoğraf bölümüydü tabi. Sırayla birlikte fotoğraf çektirdik. Sonra çılgın gibi dans ettik. Ben şarkı söyledim. Hatta Ian’la beraber çok romantik bir şarkı söyledik.Her şey harikaydı. Ta ki Ian şarkı bittikten sonra herkesin içinde bana evlenme teklif edene kadar…
    Şoktan ne diyeceğimi bilmiyordum. Sadece ben değil, salondaki herkes aynı durumdaydı. Kafamda çınlıyordu.

    -“Rose seni her şeyde çok seviyorum, benimle evlenir misin?” Tanıdığım yüzlere baktım bir an. Alex’inkinde durdum en çok. Güven veren bakışları. Ian’a dönünce orada da aynı şeyleri gördüm. Bir an tereddüt ettim.

    -“Evet” dedim sonra herkesin içinde. Salonda birden kıyamet koptu. Alkışlar.. Sahneden inince Valeria koşup sarıldı hemen. Sonra Adrian, sonra Sydney, Sasha… diğerlerini eve saklamıştım. Tanrım. bana yardım et!

    Sonunda eğlence bitti ve hep birlikte eve döndük. Yolda kimse konuşmadı. Kimse yorum yapmadı. Eve girdik. Salonda toplandı herkes. Bende suçlu gibi karşılarına dikilmiştim.

    -“Ne halt ettiğini sanıyorsun sen?” diye bağırdı Tina.

    -“Ben bir şey planlamadım” dedim kendimi savunarak.

    -“Neden kabul ettin? Kimseden izin almadın hem de” diye parladı annem. “Bize fikrimizi sormayı düşünüyor musun?”

    -“Kimseden izin almak zorunda değilim. Kimsenin fikrini de istemiyorum” dedim yüksek sesle. “Bir kişi dışında” Alex’e baktım.

    -“Öyle mi?” diye bağırdı annem. “Benim kızım olduğunu unutuyorsun!”

    -“Janine” diye müdahale etti Alex. “Sakin ol!” Bana doğru geldi. İstemsiz olarak bir adım geriye attım.

    -“Gel benimle” dedi ve odadan çıktık. Onun çalışma odasına gittik. Alex kollarını göğsünde kavuşturarak bana baktı. “Söylemek istediğin bir şey var mı?”

    -“Sanki aradığımı bulmuş gibi hissediyorum” dedim sessizce. “Güven, Sevgi,sadakat… Sanki hepsi bir kişideymiş gibi geliyor. Buna karar vermek hiç kolay olmadı, inan. Dimitri buradayken, olanları iyice düşündüm. Karşılıksız sevmenin ne demek olduğunu biliyorum. Birinin yanında tamamen güvende hissetmeyi, Ian’la tanışana kadar bilmiyordum. Tabi aşık olduğun birinin yanında.. Yoksa kimsenin yanında seninle olduğu kadar güvende olamayacağımı biliyorum. Ama bu sefer doğruymuş gibi geliyor. Nasıl anlatılır bilemiyorum ama… Durum bu”

    -“Bence gayet iyi anlatıyorsun” dedi kısık bir gülüşle. “Sana sadece tek bir şey sormak istiyorum” Bana yaklaştı. “Emin misin?” Neden bahsettiğini biliyordum. Gerçekten istediğim hayat bu muydu? O da emin olmak istiyordu.

    -“Zor olacak” diye cevapladım. “Ama bunu istiyorum. Eminim” Alex gülümsedi.

    -“O zaman ben senin yanındayım” Dayanamayıp sarıldım. “Ne zaman büyüdün sen böyle?”

    -“Neredeyse 19 oldum” diye cevapladım gülerek. Eskiden 18 olmak için can atıyordum. Sırf biri için büyümek istiyordum. Ama artık zaten büyümüştüm ve doğru kararlar verebiliyordum.

    -“Seni hiç yalnız bırakmayacağım” diye söz verdi. “Kararından pişman olsan da, biz buradayız. Ben hep senin yanındayım”

    -“Biliyorum” diye cevap verdim “Sadece senden izin alıyorum bu yüzden” Güldüm. “Bunu aşağıda da söylesen olur mu?”

    -“Tamam, hadi gel” dedi gülerek. Beraber aşağıya indik. Herkes bıraktığımız gibiydi.

    -“Eee karar ne?” diye sordu Valeria. Gözleri parlıyordu.

    -“Sanırım Rose, Adrian ve Sydney’den önce evlenecek” diye cevap verdi Alex. Kızlarda bir çığlık koptu. Valeria üzerime atladı desem yeridir.

    -“Rose Alex’ten izini aldığına göre hemen hazırlıklara başlarız” dedi Sydney şakıyarak.

    -“Önce Ian’la konuşmam lazım tabi” diye araya girdim. “Sadece ben evlenmiyorum” Ne her şeyin dışında kaldığı için üzülen Lissa’yı, ne de her an bir yeri dağıtacakmış gibi görünen Dimitri’yi umursadım. Tabi kızgın ebeveynlerimi de unutmamak lazım…
     
  17. erva xp

    erva xp <b>"masalcı"</b>

    DEamııı:X;
    Ertesi gün Ian’a gittim. Kendi aramızda yapacağımız sade bir törenle evlenelim, diye konuştuk. Her ne kadar karşı olsam da, düğünün kilisede yapılmasını istedim. Her türlü geleneğe uygun olmasını ve sevdiklerime istediğim gibi veda etmek istiyordum. Bu yüzden önümüzdeki cumartesiye gün aldık. Tam 6 gün sonra..

    Eve gittiğimde herkes yine salondaydı. İçeri girdim ve tarihi söyledim. Hemen itirazlar başladı.

    -“Bu çok yakın” dedi Tina. “Yeterince hazırlanamayacağız” Evlenmemi kabullenmişti ve şimdi de hazırlıkları takıyordu.

    -“Kilise düğünü mü yapacaksın?” diye şaşırarak sordu Lissa.

    -“Evet” diye cevapladım. “Cumartesi evleniyorum ve kilise düğünü yapıyorum.”

    -“Endişelenmeyin” diye araya girdi Valeria. “Gelinliği neredeyse hazır. Ondan böyle bir şey beklediğim için önceden tasarladım. Sadece birkaç prova o kadar. Ayrıca bütün kızların kıyafetleri benden” Ona gülümsedim. Gelinliği daha düşünmemiştim bile.

    -“Sadece gelinlik derdimiz yok ki” diye karşı çıktı Tina. Sonra bana dönüp,“Hem sen nerde yaşayacağına karar verdin mi?”

    -“Tabi ki Ian’ın evinde. Onun da evi neredeyse burası kadar büyük. Valeria ve Adrian biliyor. Eşyaları seçtim bile” Evle ilgili tonla mesele vardı.Bu kadar şeyi Ian’la bütün gün uğraşıp halletmiştik.

    -“Davetliler?”diye sordu Steve.

    -“Sadece yakınlarımız” diye cevapladım. “Dün gördüğün insanlar. Ian’da yakın arkadaşlarını çağıracak sadece. En fazla 150 kişi oluruz. Yarın davetiyeyi seçmeye gideceğim”

    -“Sen şu programı anlatsana” dedi Alex. “Kimsede kafa karışıklığı kalmaz. İş bölümü yaparız”

    -“Şimdi yarın ufak tefek şeyleri halletmemiz lazım. Mekan hazırlıkları, çiçekler, davetiye. Bu işe gönüllü olan var mı?” diye sordum.

    -“Biz yaparız” dedi Sasha. Tim’le ikisi onları aldı.

    -“Davetiyeyi ben seçip size gösteririm. Onları postalarsınız. Mekanı seçtik. Şu hemen şehir dışındaki, kiliseyi hatırlıyor musunuz? Hani koskoca yeşil arazisi olan. İşte orayı ayarladık. Her tarafa çiçeklerin konulmasını istiyorum. Kır çiçekleri lütfen, gül değil” Başlarını salladılar.

    -“Başka?” diye sordu Tina.

    -“Ayrıca bahçeye kurulacak masalar ve müzikle ilgilenilmesi lazım. Canlı müzik istiyoruz ve mümkünse klasik olmasın” dedim Aceleyle.

    -“Tamam. Biz de Steve’le onu hallederiz” dedi Tina onaylayarak.

    -“Adrian, Sydney ve tabi ki Ian, evin yerleştirilmesiyle ilgilenecekler” dedim onlara söz hakkı tanımayarak.

    -“Tamam” dediler aynı anda. Mutluluktan gözleri parlıyordu ikisinin de.

    -“Tabi en son kıyafetlerimin gittiği zaman bende geleceğim” dedi gülerek. “Çok garip geliyor insana”

    -“Ben gelinlikle ilgileniyorum besbelli” diye sırıttı Valeria. Sonra diğerlerine, “Şimdiden kızlar kıyafetinizi seçin”

    -“Onu hallederiz” dedi Sasha gülerek.

    -“E biz erkekler kendimiz halledeceğiz gibi görünüyor” dedi Steve gülerek. Ben ona, ne yapalım, diyen bir bakış attım.

    -“E nedimelerini ve sağdıçlarını seçtin mi? Şahitlerini?” diye sordu Sydney.

    -“Evet, karar verdim” diye cevapladım. Nikah için şahit belirlemem gerekiyordu. Seçim zor olmuştu. “Normalden bir tane fazla nedimem var. Valeria, Sydney,Sasha ve Lissa; nedimelerim olacak. Steve, Tim ve Christian; sağdıçlarım” Christian onu da kattığımı duyunca sevinmişti. “Ve Adrian’la Tina da nikah şahitlerim olacak” diye bitirdim gülümseyerek.

    -“Ne yani benim mi olmamı istiyorsun?” diye sordu Tina inanamayarak.

    -“Evet. Tabi ki” diye cevapladım gülerek. Belli etmese de, Tina çok iyi bir insandı ve onu çok seviyordum. Mutlu olmuştu.

    -“Peki ya Alex?” diye sordu Sasha.

    -“Onun için en önemli görevi hazırladım” dedim onun yanına giderek. “Normalde kilisede, gelinleri damada götüren kişi babaları olur ama buradaki herkesin bildiği bir gerçek var. Benim üzerimde küçüklüğümden beri en çok emeği olan kişi Alex ve ben bunu onun yapmasını istiyorum” Alex’in gözlerinin içine bakıp, “Beni oraya sen götürür müsün?” diye sordum.

    -“Seni çok seviyorum, dağ lalem” dedi gülümseyerek. “Tabi ki ben götürürüm” Bunu duyunca ona sıkıca sarıldım. Abe bozulmuştu ama doğrusu buydu. Bu yaşıma kadar o yoktu hayatımda ne de olsa.

    -“E herkesin görevi tamam olduğuna göre…” dedim. “Haftaya düğün var!”
    İlk birkaç gün çok yoğundu. Bizimkiler yardım etmese, ne yapardım bilmem? Genellikle düğün telaşına girdiğim için, çevremdekilerin tepkilerini görmezden gelebiliyordum. Annemin işin dışında bırakıldığı için öfkelenmesini, aynı zamanda kızının evleneceği için heyecanlanmasını. Dimitri’nin öfkeli ve yaralı bakışlarını… Bütün bunları olabildiğince görmezden gelmeye çalıştım. Kolay olmayacaktı, biliyordum. Herkesi aynı anda mutlu edemezdim.

    Bugüne kadar kendime hep Dimitri’den nefret ettiğimi hatırlattım. Bana yaptıklarını… Ama işin aslı şu; ben ondan hiç nefret etmedim. Onu sevdim, ona kızdım ama hiç nefret etmedim. Şimdi geriye dönüp bakınca, bunun üzerinde daha nesnel düşünebiliyorum. Yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim. Olması gerekiyordu, oldu diyebiliyorum. Ama her şeyin bir sonu vardır. Bizim hikayemiz erken bitti. Kendime yeni bir sayfa açıyorum. Umarım bunu o da yapabilir…

    Kendi düğünümün hazırlıklarını yaparken bile bazen çıldırma noktasına geldiğim oldu. Yapılacak o kadar iş vardı ki. Ufak tefek ayrıntılar, gelinlik provaları, ev düzeni.. Artık başka bir evde uyuyacağımı düşününce hala tuhaf geliyor.

    Gelinliğim Valeria’nın sayesinde muhteşem oldu. Straplez, taşlarla süslenmiş, fazla kabarık olmayan çok şık bir gelinlik dikti. Duvak istemediğim için, bana parlak taçlardan oluşan bir taç yaptırdı. Saçlarımı toplamayacağım. Alex prensese benzeyeceğimi söylüyor. Haklı olabilir. O günün yıldızı ben olacağım.

    Düğünden iki gün önce kıyafetlerimi götüreceğim gündü. Adrian’la Sydney’in yardımları sayesinde eşyalar çok güzel yerleştirilmişti. Tam istediğim gibi olmuştu. Salonun iki duvarını kaplayan deri siyah koltuklar, benim en sevdiğim eşyalardı. Yatak odasına özel olarak yaptırdığımız devasa yatak, makyaj masası, kocaman giysi dolabını sığdırmayı da başardık. Zaten oda çok geniş olduğu için problem de olmadı. Giysilerimin hepsini almıyorum. Buraya geldiğimden beri, Alex’in sayesinde koskoca bir oda dolusu kıyafetim var. Eşyalarımın birazını burada bırakırsam, evi tamamen terk etmiş olmayacağım. Alex düğün yaklaştıkça daha da hüzünleniyor. Belli etmese de görebiliyorum.

    -“Sydney, Valeria, Sasha üçlüsü! Hemen aşağı inmezseniz tek giderim!” diye bağırdım. Kıyafetleri yerleştirmeye gidiyorduk ve beni aşağıda bekletiyorlardı. İki saate hazırlanamıyorlar. Sanki evlenen ben değil, onlar… “Bunlar beni delirtecek!”

    -“Bende gelebilir miyim?” diye sordu Lissa. Salondaydık. Kızlar dışında herkes buradaydı. Steve’le Tim eşyaları bagaja yüklüyorlardı. Yarısını burada bırakmama rağmen, baya şey gidiyordu. Ne yapalım?

    -“Tabi” dedim gülümseyerek. “Gelebilirsin” Annemin de geleceği belli olunca, çıldırmama az kaldığını anladım.

    -“Geldik geldik” diye ses geldi. Sonra bizim muhteşem üçlü geldi.

    -“Zahmet etmeseydiniz. Ben tek giderdim. Güya yardıma geliyorsunuz” dedi alaylı bir şekilde.

    -“Abartma Rose” diye üfledi Valeria.

    -“Abartmayayım, değil mi? İki gün sonra düğünüm var, eşyaların bugün yerleşmesi gerekiyor. Bu da yetmezmiş gibi siz de gecikmeme neden oluyorsunuz. Ah! Ben abartıyorum gerçekten” dedim sinirle.

    -“Sana evlenmek yaramıyor” dedi Sydney gülerek. “Biraz sakin ol, her şeyi beraber halledeceğiz. Çabuk bitiririz”

    -“İyi tamam” dedim ve derin bir nefes aldım. “Birkaç saate döneriz” dedim Alex’e. Gidip sarıldım. Henüz veda etmeye hazır değildik.

    -“Görüşürüz tatlım” dedi Sydney Adrian’a. Adrian’da el salladı ve nihayet çıktık evden. Annem ve Valeria, benim arabama bindiler. Sydney ve Lissa’da, Sasha’nınkine. Böyelce yeni evime gittim. Ian işteydi ve ev tamamen bizdeydi.

    Hep beraber işe koyulduk. Annem bizi izledi. Lissa’da yardım etmeye çalıştı. Genellikle işi dördümüz hallettik. Çok geçmeden bitmişti.

    -“Rose” dedi Valeria sırıtarak. “Bu yatak örtüsü neden kırmızı değil?” Ben daha hoş durduğu için altın sarısı istemiştim.

    -“Neden olsun ki?” diye sordum. “Kırmızı çok kapatır” Jetonum biraz geç düştüğü için, bizimkilerin gülme krizine girmesinden sonra anlamıştım. “Ayy, saçmalamayın!”

    -“Niye ki? Bence kırmızı daha iyi olurdu. Çok ateşli bir renk sonuçta” diye devam etti Valeria. Hala gülüyordu.

    -“Gülmeyi kesecek misiniz yoksa bunu intikamını alayım mı?” diye sordum yaklaşarak. Yatağın üzerindeki yastıklardan birini alıp, Valeria’nın yüzüne çarptım. Yastıkların sert olmaması iyiydi.

    -“Gıcık” dedi Valeria. Benim gibi yastık alıp vurmaya başladı. Tabi Sydney’le Sasha’da katılınca iş çığırından çıktı.

    -“Hayatım” diye bir ses geldi aşağıdan. Ian gelmişti. Hemen durduk ve hiçbir şeyi dağınık bırakmadan aşağı indik. “Selam hanımlar”

    -“Selam” dedim yanına giderken. Beni öptü. “Eşyaları yerleştirdik. İşimiz bitti şimdi”

    -“Çok iyi” diye cevap verdi gülerek. Gülünce yanağındaki gamze ortaya çıkıyordu.

    -“Ama şimdi gitmemiz lazım. Bizimkiler bekliyor” dedim yumuşak bir sesle.

    -“Tamam” dedi sırıtarak. “Nasıl olsa iki gün sonra hep benimsin”

    -“Evet” diye cevap verdim. “Artık hep buradayım”

    Sonra çıkıp evin yolunu tuttuk.
     
  18. erva xp

    erva xp <b>"masalcı"</b>

    kızlar daha var XD;
    Eve girdiğimizde herkes salondaydı. Neredeyse akşam olmuştu. Bizimkiler konuşuyorlardı.

    -“Rose’un yokluğuna nasıl alışacağız bilemiyorum” diyordu Steve. “Etrafta ışık saçan birinin gitmesi garip olacak”

    -“Evet” diye katıldı Tina. “Ne kadar kavga etsek de, alışmışız ona” Tina’dan asla duymayı beklemeyeceğim sözlerdi bunlar.

    -“Evin neşesi gibi bir şeydi” dedi Tim gülerek.

    -“Benim bir yere gittiğim yok” diyerek içeri girdim. Bütün gözler bana döndü. “Her gün buradayım. Geceleri, normalde gündüz ama siz uyuyor olacaksınız, rahat bırakmayacağım sizi. Benden o kadar kolay kurtulamazsınız” Güldüm.

    -“Burada kalmayacaksın. Asıl garip gelen o” diye açıkladı Sasha içeri girerken.

    -“Varlığıma daha zor alıştınız” dedim Alex’in yanına otururken. “Benden o kadar kolay kurtulamayacaksınız. Hiç boşuna sevinmeyin yani”

    -“Senden kurtulmak isteyen kim?” dedi Alex gülümseyerek. Alnımdan öptü.

    -“Seni boşuna kardeşliğe almadık” diye araya girdi Tina kibirle.

    -“Biliyorum ve teşekkür ederim” dedi yumuşak bir sesle. “Size çok şey borçluyum. Hepinizi çok seviyorum ben”

    -“Bize hiçbir şekilde borcun yok” diye uyardı Alex. “Senin gibi hayat dolu birinin yanımızda olması bile yeter”

    -“Teşekkür ederim” dedim. Açıkçası gözlerim dolmuştu ve kimsenin beni ağlarken görmesine izin vermezdim.

    -“Ayyy, içimi baydınız!” diye yakındı Valeria. “Sizi görende Rose, cenaze törenine katılır zanneder. Düğün olacak yakında”

    “Valeria haklı millet” dedi Alex. “Rose her zaman burada olacak. Onu asla bırakmayız”

    -“E o zaman size bir haberim var” diye şakıdı Valeria. “Yarın akşam için Rose’a bekarlığa veda partisi ayarladım. Hep beraber eğlenmeye gideceğiz”

    -“Bekarlığa veda partisi derken?” diye sordum şaşkın şaşkın.


    -“Evet, canım. Merak etme. Sapıkça şeyler yok. Sadece beraber yemek yiyeceğiz, dans edeceğiz o kadar” diye cevap verdi Valeria.

    -“Umarım öyle olur” dedim gülümseyerek. V’nin sağı solu belli olmazdı.

    -“Merak etme. Her şeyi beraber ayarladık” dedi Sydney. Şimdi rahatlamıştım. Bizimkilerle biraz sohbet ettik ve yatma saati gelince herkes huzurlu bir uykuya daldı.

    Ertesi gün akşama doğru hep beraber hazırlandık. Valeria güzel bir yer ayarlamıştı. Çok şık bir restorant. Oraya gittik. Herkes çok şık ve mutluydu. Güzel güzel sohbet ettik. Mutlu olmayan tek kişi Dimitri’ydi. Onu suçlamıyordum ama yapabileceğim bir şey yoktu. Alex’le vals yaptım. Steve’le salsa ve Tim’le tango yaptım. Bir ara Adrian’la da dans ettim. Herkesle tek tek vedalaşır gibiydim. En zorunu en sona sakladım. Bir ara kalkıp tuvalete gittim. Ama yolda fikir değiştirip, restorantın üst katındaki terasa çıktım. Öylece dikilirken konuştum.

    -“Geleceğini biliyordum” dedim arkama dönüp. Dimitri gergin bir şekilde orada duruyordu. “Vedalaşmak istiyordum”

    -“Ben sana veda etmek istemiyorum” dedi. Sesi ne kadar sert çıksa da, kırılgandı.

    -“Etmek zorundasın” diye devam ettim. Sesimi yumuşak tutmaya özen gösteriyordum. “Yarından sonra her şey farklı olacak”

    -“Farklı olmasını istemiyorum” dedi yanıma gelerek. “Seni istiyorum” Daha da yaklaştı. “Benim olmanı istiyorum”

    -“Artık çok geç, biliyorsun. Ben o sayfayı çoktan kapattım. Sende aynı şeyi yapmalısın” Bunları söylemek zor olsa da, yapmalıydık.

    -“Geç olmak zorunda değil” diye yalvardı resmen. Sesindeki üzüntü yüzünden ağlayacaktım. “Hala beraber olabiliriz. Evlenme o adamla”

    -“Onunla evleneceğim” dedi kararlı bir sesle. “Seninle beraber olmamamızın sorunu o değil. Benim. Ben artık kendi yolumu çizdim. Kararımı verdim. Hayatımı seçtim ve yarından itibaren onu yaşayacağım”

    -“Seni onunla düşünmek işkence. Beni bırakma” Bu kez acısı yüzünde parlamıştı.

    -“Seninle yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim. Sadece bunu bil. Doğru veya yanlış olması önemli değil. Yaşadıklarımız gerçekti” diye devam ettim, sesim daha yumuşaktı.

    -“Bitmek zorunda değil” Elini koluma koydu. “Tekrar başlarız. Sadece bir deneyelim”

    -“Çoktan bitti. Sana söyledim. Artık sana karşı arkadaşlıktan başka bir şey hissetmem mümkün değil” Artık anlaması gerekiyordu.

    -“Seni seviyorum” dedi. Bu kez gözlerinde yaş olduğunu gördüm. Kendimi daha fazla tutamadım ve sarıldım. Bir süre öylece kaldık. Sonra geri çekildim ve elimi yanağına koydum. Yüzüm yaşlarımdan sırılsıklamdı.

    -“Veda vakti geldi. Ayrılıyoruz bu gece. Sonsuza dek” dedim gözlerine bakarak. “Ama seni ve yaşadıklarımızı unutmayacağım. Mutlu olmanı istiyorum. Ben öyle yapacağım. Sende kendine mutlu olmak için bir neden bul. Tamam mı?”

    -“Ben yapamam” dedi. Sesi zayıftı. “Sensiz mutlu olamam”

    -“Yapmak zorundasın ve yapacaksın” dedim. Sesim sert ve kararlı çıkıyordu. “Tek yol bu” elimi çektim ve uzaklaştım. “Hoşça kal” dedim ve yürümeye başladım.

    Arkamdan, “Hoşça kal” dediğini duydum ama geri dönmedim. Rahatlamıştım. Artık yeni hayatım için hazırdım.
    (dimka yha:'( yazık garibime)
    Düğün günü kimse fazla uyuyamadı ve erken kalktı. Lissa bana Dimitri’nin gittiğini söyledi. Hiçbir şey söylemedim. Kabullenmesi için buna ihtiyacı vardı.

    Kızlarla kuaföre gidiyorduk. Akşama kadar çok az zamanımız vardı. Gelinliği kilise de giyecektim. İçeride yapılacak evlenme töreninden sonra, bahçede kır düğünü olacaktı. Her şey tam istediğim gibiydi. Saçlarımı açık bırakacağım için kuaför, saçıma dalga dalga şekil verdi. Sonra taçımı yerleştirdi. Şimdi garip görünse de, gelinlikle süper olacaktı.

    Annem ve Lissa topuz yaptırdılar. Sasha ve Valeria’ da arkası at kuyruğu, önü değişik perçem olan bir model yaptırdılar. Tina asla düz olamayan saçlarını düzleştirip güzel bir şekil verdirtti. Sydney’se benimkine yakın bir model seçti. Ona sorun olmayacağını söylediğimde rahatladı.

    Akşam olunca oradan çıktık ve düğün yerine gittik. Başlamamıza bir saat vardı. Valeria’nın dediğine göre Ian gelmişti. Düğünden önce beni görmesi gerekmiyormuş. Hemen hazırlandım. Çok beğenmiştim. Sonra Valeria’dan herkesi içeri çağırmasını istedim. Herkes gelince ayağa kalktım.

    -“Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin” dedi Sasha. Herkes aynı şeyi tekrarladı durdu.

    -“Hepinize teşekkür ederim. Her şey için. Burada olan herkesin benim için yaptıklarını unutmayacağım. Hepinizi çok seviyorum” dedim. Sırayla vedalaşmaya başladım.

    -“Pek iyi başlamadık ama sonunda iyi arkadaş olduk” dedim Christian’a. “ona iyi bak” dedi Lissa’yı göstererek.

    -“Tamam” dedi sarılırken. “ Sende kendine iyi bak”

    -“Seni çok seviyorum Liss. Her zaman en iyi arkadaşım olacaksın. hep mutlu ol. Tamam mı?” dedim ona sarılırken. Lissa ağlıyordu.

    -“Sende mutlu ol” dedi ağlarken.

    -“Hayalet kız” dedi Adrian bana. Sıra ona gelmişti. “Bundan sonra hep görüşeceğiz. Bu veda değil” Sıkıca sarıldık.

    -“Evet. Şimdi sıra sizde” dedim bende. Gülümsedik. Yavaş yavaş gözlerim doluyordu.

    -“Buketi sana fırlatacağım” dedi Sydney’e. “Adrian’a iyi bak. Sizinde düğününüzü göreceğiz yakında” Sarıldık.

    -“Şahidim sen olacaksın nasılsa. Gelmemen mümkün değil” diye cevap verdi.

    -“Baba” dedim ilk kez Abe’ye. “Hoşça kal” İlk defa bu kadar yakın olmuştuk galiba.

    -“Mutluluklar” dedi alnıma öpücük kondururken.

    -“Anne” dedim bu kez. “Artık başına bela olmayacağım” Annem ağlıyordu sarılırken.

    -“Hiç olmadın ki” diye cevap verdi.

    -“Belki sizde evlenirsiniz yakında” dedi Sasha’ya. “Seni çok seviyorum” bana yaşlı gözlerle gülümsedi.

    -“Bakarız. Belki sen yaparsın” Sarıldıktan sonra Tim’e geçtim.

    -“Onu hep mutlu et” dedim Sarılırken. “Tabi kendini de”

    -“Ederim” die söz verdi. “Sende mutlu ol”

    -“Veda vakti, kocaoğlan” dedim Steve’e. Ona kocaoğlan dememe hep kızardı. Bu sefer kızmadı.

    -“Hoşça kal minik fare” dedi Sarılırken.

    -“Öleceğimi bilsem, senden ayrılırken bu kadar üzüleceğim aklıma gelmedi” dedi Tina bana. “Seni özleyeceğim” Onunla da sarıldık.

    -“Bende” dedim. Gözümden düşen bir damla göz yaşını sildim.

    -“Kanka seni çok seviyorum” diyerek sarıldı Valeria. “Kahretsin, makyajımız akacak ağlamayalım” Başımı salladım.

    -“Seni çok özleyeceğim Alex” dedim. “Ama hep beraber olacağız değil mi? Beni hiç bırakmayacaksınız” Sonunda dayanamayıp ağlamaya başladım. Alex parmaklarıyla yaşlarımı sildi.

    -“Hiç ayrılmayacağız, dağ lalem” diye güvence verdi. “Hemde hiç” sonunda vakit geldi. Herkes odadan çıkına son kez kendimi kontrol edip Alex’in koluna girdim.

    Ian’ın ve pederin beklediği yere doğru yürürken ne yaptığımdan emindim artık. Bunu istiyordum. Sonunda yeminlerimizi ettik ve Ian beni öptü. Başımı çevirip hayatımdaki insanlara baktım. Hepsi alkışlıyordu beni. En arka sırada oturan biri dikkatimi çekti. Dimitri. Gelmişti nikahıma. Özlemle dolu bir bakış attı ve gitti. İşte bu kadardı. Yeni hayatım başlamıştı.
    :)'( dimkaaa daaları delerim senni için:'()
     
  19. erva xp

    erva xp <b>"masalcı"</b>

    Lissa: Christian’la evlendi ve kraliçe oldu. Üç çocukları var ve çok mutlular. Hala görüşüyoruz. Birbirimize hayatlarımızı anlatıyoruz sürekli.

    Sydney ve Adrian: Evlendiler. Ve çok mutlular. Her fırsatta görüşüyoruz. Bir tane kızları oldu. Gözlerini babasından, güzelliğini ise annesinden aldı. Çocuklarımız çok iyi anlaşıyor.

    Valeria: moda evi dünya çapında ün yaptı. Sonunda gerçek aşkı buldu ve evlendi. Birbirlerini çok seviyorlar. Hala en iyi arkadaşlarımdan biri ve hala görüşüyoruz.

    Sasha ve Tim; Onlarda evlendiler ve her zamanki gibi mutlular. Gerçek aşk asla ölmüyor işte.

    Steve’le Tina; Çok şaşıracaksınız ama onlar bile evlendi. Her gün görüşüyoruz ama birbirlerine olan sevgileri hiç ölmedi. Buna her bakışımda şahit oluyorum.

    Alex; hayatımdaki her şeyi borçlu olduğum adam, ölen aşkının üzerine bir sünger çekti. Tabi onu asla unutmayacak ama kendine seveceği birini buldu. Cassandra’yla evliler. Onlarda bizim gibi evlat edindiler. İki kızları var ve çok mutlular. Hayat isteyene ikinci bir şans tanıyor.

    Dimitri; Düğünden sonra onu bir daha hiç görmedim. Duyduğuma göre hiç evlenmedi. Annesiyle ve kız kardeşleriyle yaşıyor ama mutlu. En azından bunu biliyorum.

    Hayat size ikinci bir şans tanımaz her zaman. Ama tanıdığında bu fırsatı iyi değerlendirmeniz gerekir. Ben şansımı kullandım ve çooook mutluyum. Umarım herkes öyle olur.



    ROSE HATHAWAY

    (allah bin belanı vermesin rose! dimka yı bıraktı mal! ) bitti bu kadar
     
  20. evil_girl

    evil_girl New Member

    mal iştee!:dil:
    nese dimka hççç üzülmesnn :D
    erva istrsn paylşlmm dimkayıı üzlmsnn aartqq xD:zuhaha::zuhaha:
     

Bu Sayfayı Paylaş