Selçuklu Sultanları

'Tarih' forumunda Uygu tarafından 3 Eki 2012 tarihinde açılan konu

  1. Uygu

    Uygu New Member

    Selçuk Bey
    -----------

    Selçuklu Devleti'ne adını veren Selçuk Bey, Aral Gölü ile Hazar Denizi arasına hakim olan Oğuz Devleti'nin komutanlarından Dukak Subaşı'nın oğludur. Babası ölünce, yerine, 18 yaşındaki Selçuk Bey, subaşı oldu.
    Genç yaşına rağmen, yüksek mevkilere ulaşan Selçuk Bey'in giderek artan itibarı, Oğuz Devleti'nin Yabgusu ve eşini rahatsız edince; Selçuk Bey, kendisine bağlı aşiretiyle birlikte Oğuz Yabgu Devleti topraklarını terk etti. Selçuk Bey ve maiyetindekiler, 985 ve takip eden yıllarda güneye giderek, Seyhun Irmağı kenarındaki Cend şehrine geldi. Yerleştikleri bölge, dönemin İslam ülkeleriyle sınır durumundaydı.



    Selçuk Bey yönetimindeki Oğuz Türkleri, kısa zamanda İslamiyet'i kabul etti. Bu durum, Selçuk Bey ile Yabgu'nun arasını iyice açtı. Selçuk Bey, "Müslümanlar, gayrimüslimlere haraç vermez' diyerek, Yabgu'nun haraç memurlarını kovdu ve bağımsızlığını ilan etti. Ardından, çevresindeki gayrimüslimlere karşı cihada
    başladı. Selçuk Bey'in istiklalini ilan etmesi, Yabgu'ya karşı direnmesi ve cihada girişmesi, bölgede itibarını giderek artırdı ve Yabgu'ya karşı olan Türk beyleri, kendisinin etrafında toplanmaya başladı. Böylece, Maveraünnehir'de üstünlük sağlayan Selçuk Bey, Müslüman olan Samanilerle anlaşarak, Buhara
    yakınlarındaki Nur kasabasına yerleşti.



    Mikâil, Arslan, İsrail, Yusuf ve Musa adındaki oğullarıyla birlikte, Büyük Selçuklu Devleti'nin temellerini atan Selçuk Bey, yüz yaşında vefat etti.
     
  2. Uygu

    Uygu New Member



    Devrinde dünyanın en kuvvetli ve en büyük devleti olan Selçuklu Devleti ve büyük devlet adamı Tuğrul Bey... Biri diğerini hatırlatan iki muhteşem isim... Müslümanların kurduğu büyük devletlerden olan Selçuklu Devletinin kuruluşu ve yükselişi Tuğrul Beyin hayatında düğümlenir. Çünkü Selçuklu Devletinin kurucu, ağabeyi Çağrı Beyle birlikte Tuğrul Beydir...

    [​IMG]

    Mahir bir devlet idarecisi, şecaatli ve dirayetli bir kumandan, İhlasın ve tevazuun zirvesinde bir Mü'min, Ceyhun'dan Fırat'a kadar uzanan bir devletin kurucusu Tuğrul Beyin hayatı ibretlerle doludur. Sarsılmaz azmin, ulvî idealin, dağ gibi îmanın müşahhas misalidir Sultan Tuğrul Bey... Tuğrul Beyin baştan sona mücadelelerle dolu ibretli hayatına bakmak için nazarlarımızı Tuğrul Beyin doğduğu 995 tarihinde daha öncelere çevirmemiz konuya açıklık kazandıracaktır. Bu yüzden, Selçuk boyunun, Oğuzların Subaşılığını yaptığı devrelere gidiyoruz...

    Kınık boyu Beyi Selçuklular

    Selçukoğulları, Oğuzların Kınık boyuna mensuptur. Bu boyun beyidirler. Yine Oğuzların bir başka boyunun beyleri de Cihanın en büyük Devletini kuracak olan Osmanoğullarıdır. Tuğrul Beyin Dedesi Selçuk Bey, babası Dukak beyin 910 yılında ölmesi üzerine sü-başı olur. Selçuk Bey 915 yılına doğru İslâmiyyetle müşerref olmuş ve bu yüce dini Kınık boyuna tebliğ etmiştir. Kınık boyuna mensup Türkler büyük bir coşkuyla İslâmiyyeti kabul etmişler ve İslamiyyetin diğer Oğuz boylarına da tebliği için şevkle çalışmaya koyulmuşlardır...

    Selçuk Beyin oğullarından Mikail Bey, Çağrı ve Tuğrul Beylerin Babalarıdır. Mikail Bey, 998'te Çağrı ve Tuğrul Beyler henüz çok küçük yaştayken şehit düşmüştür. Babalarının şehadetinden sonra Çağrı ve Tuğrul Beyler, dedeleri Selçuk Bey'in nezaretinde Cend şehrinde itina ile yetişirler... Dedelerinin vefatından sonra iki bahadır kardeşin mücadele dolu hayat dönemi başlar... Cesur, kahraman, dirayetli Selçukoğulları civar Devletlerin kısa zamanda alâkasını çekmiştir. Bunlardan en mühimleri; o devirde Dünyanın en büyük devletlerinden olan Gazneli Devleti ve Karahanlı Devletidir.

    İkisi de Müslüman Türk Devletidir. Sağlam idare tesis etmeğe muvaffak olmuş devletlerdir. Fakat her iki devlet de Selçuklulara el uzatmama, onlardan istifade etmememe yolunu tercih ettikleri gibi Oğuzların bu namlı boyunu ezmek, yoketmek için uğraşmışlardır. Bu yanlış kararları ve hırsları devletlerinin çökmesini netice vermiştir. Cenab-ı Hak, İslam'ın sancaktarlığını, ihlasla hareket eden Selçukoğullarının yapmasını takdir etmiştir. Selçuk Beyden sonra Yabgu olan Tuğrul Bey'in amcası Arslan Yabgu'ya, Gazneli hükümdan Sultan Mahmud, görüşmek istediğini söylemiş ve Onu davet etmiştir. Suizânı aklına getirmeyen Arslan Yabgu da davete icabet etmiştir. Fakat Oğuzlardan çekinen Sultan Mahmud'un niyeti başkadır. Oğuzları başsız bırakarak daha fazla toparlanmalarını önlemek istemektedir. Bu niyetini fiiliyata dökerek Arslan Yabguyu yakalatıp, Hindistan'a Ganj nehrinin güneyine sürmüştür. Arslan Yabgu Hindistan'da esir ve sürgünken yerine geçen yeğeni Yusuf İnanç Yabgu da 1028 yılında Karahanlılar tarafından yakalanıp şehid edilmiştir.

    Gazneliler Deletler hukukunu açıkça ihlal etmişlerdi. Hiçbir sebeb yokken bir Oğuz beyini hileyle yakalayıp hapsetmişlerdir. Tuğrul ve Çağrı Beyler müteaddit defalar müracaat ederek amcaları Arslan Yabgu'nun iadesini istemişler, fakat her defasında bu istekleri reddedilmiştir.

    Tuğrul ve Çağrı Beyler el ele vererek Selçukoğullarını "Adalet" esasına dayalı büyük bir devlet haline getirmek, Gaznelilere ve Karahanlılara adalet ve hakkaniyet dersini vermek için çalışmalara koyulmuşlardır. İki cihangir kardeş bu kararı verdiklerinde hiç kimse bu küçük Oğuz boyunun, Gaznelilere boyun eğdirip daha sonra Akdenize ulaşacağını tasavvur edemezdi. Kartalın serçeye tasallutunun, serçenin istidatlarını (yeteneklerini) inkişaf ettirmesi gibi, kuvvetli devletlerin Selçuklulara tasallutu ve zulümleri de Selçukluların mukavemet ve mücadele azmini kamçılamış, kabiliyetlerini geliştirmiştir. 23 Mayıs 1040 tarihinde Büyük Selçuklu Devletinin resmen kuruluşuna kadar geçen mücadele dolu devreye bakmaya devam edelim...

    Selçukoğulları ilk başlarda Müslüman Devletlerle çatışmaktan mümkün mertebe kaçınmışlar ve Bizans üzerine seferler tertip etmişlerdir. Çağrı Bey, 1016-1021 arasında Güney Kafkasya'ya dalmış ve beş yıl boyunca bir avuç Oğuz atlısı ile Bizans'ın doğu sınırlarında gezmiş, büyük ganimetler elde etmiştir. Bahsi geçtiği gibi, yapılan haksızlıktan sonra Gaznelilerle mücadeleye karar verilmiş ve akabinde de Horasan'da devamlı akınlar yapılmaya başlanmıştır. O andan 23 Mayıs 1040'daki Dandanakan savaşına kadar devam edecek Gaznelilerle Selçuklular arasındaki mücadele başlamış olur. Selçuklular ilk hedef olarak Horasan illerini seçmişlerdi. Onlar, Horasan'a hakim olacak siyasî kuvvetin aynı zamanda bütün İran'a hakim olacağını ve Yakın Doğunun efendisi olacağını biliyorlardı... Selçuklular Sultan Mahmud'un ölümünden sonra, onun oğullan Sultan Muhammed ve Sultan Mesud arasındaki saltanat mücadelesinden istifade etmesini bildiler. 1031'de Horasan'ın doğu kısmının merkezi olan Herât'ı aldılar.

    Bu fethin akabinde Gazneliler Selçukluları yapılan savaşta yendiler ve elden çıkan topraklarını geri aldılar. Fakat, 1035 yılında Çağrı bey kumandasındaki Selçuklu ordusu, kuvvetçe çok üstün Gazneli ordusunu, dâhice bir taktikle bozguna uğrattı. Selçuklular 1037 yılında Horasan'ın en büyük şehirlerinden Merv'i, daha sonra yine Horasan'ın büyük şehirlerinden Belh'i ele geçirirler. Horasan'da Selçuklu fütuhatı peşpeşe devam eder. 1038'de Herat ve Nişâpûr fethedilir. Selçukluların bu gelişmesinden rahatsız olan Gazneliler 1039 yılında Selçuklulara kati darbe vurmak için harekete geçmişlerdi. Gazneli Hükümdan Sultan Mes'ud'un büyük bir orduyla üzerlerine gelmesi üzerine Çağrı bey, bütün Selçuklu ailesinden yardım istedi. Bu çağrıya Nişapur'un fethinden sonra sultan ünvanıyla adına hutbe okutan kardeşi Tuğrul bey, Merv'den eski Oğuz Yabgusu olan Musa maiyyetleriyle icabet ettiler... İki ordu Merv civarında Dandânakan'da karşılaştı. Savaş neticesinde Gazneliler mağlup oldu. Bu savaştan sonra bütün İran Selçukluların eline geçti. Bütün civar ülkeler Selçuklulara baş eğdi.

    Sultan Tuğrul Bey

    Tuğrul Bey, Nişâpur'un fethini müteakip Nişapur'da Sultan ünvanıyla adına hutbe okutarak, köklü bir şekilde 1040 yılında tesis edilecek Selçuklu Devletinin hükümdarı olduğunu ilan etmiştir. Çağrı Bey, kendisinden küçük olmasına rağmen, devlet idareciliğindeki mahareti yüzünden kardeşi Tuğrul Bey'in Sultan olmasını istemiş ve kardeşini candan desteklemiştir. Bu hareketiyle idarede birliğin ve halkın huzurunun ilk planda eldiğini göstermiş ve bir kumandan olarak devlete hizmeti şiar edinmiştir. Böylelikle askeri sahadaki dehasıyla Çağrı Bey, siyâsî sahadaki dehasıyla Tuğrul Bey Selçuklu Devletini zaferden zafere götürmüşlerdir.

    Ebû Talib Muhammed b.Mikâil b.Selçuk Tuğrul Bey

    Selçukluların başına geçtikten 5 Eylül 1063 Cuma günü vefatına kadar 25 yıl aralıksız fütuhat yapmış ve dünyanın en büyük devletini kurmağa muvaffak olmuştur. Bu muvaffakiyetin en büyük âmili olan ittihad (birlik), Tuğrul beyin her zaman düsturu olmuştur. Selçuklu Devletinin tanzim şeklinin ele alındığı Merv'de toplanan büyük kurultayda Tuğrul Bey, ittihad halinde hareket etmenin lüzumunu şöyle bir misalle açıklamıştır. Tuğrul Bey kurultayda eline aldığı bir oku ağabeyi Çağrı Beye vererek kırmasını ister.

    Çağrı Bey bu tek oku rahatça kırar. Aynı hareketler tekrarlanır ve ok sayısı üçe çıkınca Çağrı Bey kırmakta zorlanır. Ve dört oku kıramaz. Bunun üzerine Tuğrul Bey, birlik olmadıkları takdirde kolayca yenilebileceklerini, birleşik oklar gibi tesanüd içerisinde oldukları her zaman muvaffak olacaklarını anlatır. Tuğrul Beyin saltanatı esnasındaki Selçuklu fütuhatına hülasa olarak göz atalım: Dandanakan zaferinden sonra süratlenen fütuhat hareketleri ile Belh kesin şekilde Selçuklu Devletine bağlanır. Toharistan fethedilir. Harzem ülkesi 1045'te Selçuklu idaresine girer. Güneydoğu İran'da önemli fetih hareketleri başlatılır. Umman Denizine, Basra Körfezi'ne kadar olan topraklar fethedilir.


    1054'te Sistan, 1055'te Mekrân (Kirman ile Belûcistan arasındaki eyalet) alınır. Bu şekilde fetihlere devam edilir ve Tuğrul Bey zamanında Selçuklu Devleti ihtişamın zirvesine çıkar. Bugünkü İran, Irak, Azerbaycan, Ermenistan, Baba ve Hindikuş Dağlarının kuzeyinde kalan bütün Afganistan, Türkmenistan, Karakalpakistan, Üst-Yurt ve Kızılkum Çölünü içine alan yüzölçümü 3.600.000 kilometre kareye ulaşan muhteşem bir devlet...

    Tuğrul Bey zamanında Selçuklu hakimiyyeti altına giren bu topraklar son derece kesif nüfuslu, aynı zamanda mâmur ve büyük şehirlerin bulunduğu topraklardı. İktisadî ve stratejik değer bakımından fevkalade ehemmiyetli yerlerdi. Dünyanın en büyük Devletlerinden birisi olan Selçuklu Devletine yine Tuğrul Bey zamanında 28 kadar devlet tâbi olmuştu. Adaleti mülkün esası olarak kabul etmiş olan Tuğrul beyin bu âdil idaresini gören birçok ülkeler kendiliklerinden Selçuklulara tâbi oluyorlar, bir kısım devletler de Selçuklularla Sulh anlaşması yapıyorlardı. Tuğrul Bey bu büyük Devleti nasıl tesis etmişti?.. Bu muvaffakiyetin sırrı neydi?..

    Bu suallerin cevabını Tuğrul Bey'in şahsiyetinde bulmaktayız... Fermanlarının başına sultanlık alâmeti olarak "Hasbiyallah" (Allah bana yeter) yazan Tuğrul Bey, beş vakit namazını cemaatle eda etmeğe azâmi gayret gösterirdi. Yanına cami inşa ettirmeden kendisi için mesken inşa ettirmezdi. Kıyafeti itibariyle, alelade bir kumandandan, bir halktan farksızdı. Teşrifat kaidelerine riayet etmez ve önüne gelenle konuşurdu. Son derece mütevâziydi. Fevkalâde âdil ve dürüst, son derece cesur ve kahraman, cüretkâr, samimi bir müslüman olan Tuğrul Bey ilim ve din adamlarına da çok hürmet gösterirdi. Din âlimlerine son derece hürmet eder, onlan ziyaret ederek ellerini öper, dualannı alırdı.

    Ayrılığa meydan vermemek için her türlü tedbiri alır ve ittihad-ı İslam için gayret gösterirdi. İslâm Âleminin birlik ve beraberlik içerisinde olmasını arzu eder ve bu ulvî arzunun tahakkuku için çalışırdı. Bu yüzden, Halife Kaim'i Şiî Büveyhoğullarının baskısından kurtarmış ve Kahirede'ki Şiî Fatımî halifesine karşı Ehl-i Sünnet mensuplarının halife kabul ettikleri Kaim Bi-Emrillah'a destek olmuştu.

    Bu gayretlerinden dolayıdır ki, Halife Kaim 15 Aralık 1055 Cuma günü Bağdad'da hutbenin Tuğrul Bey adına okutulmasını emretmiştir. O andan sonradır ki Tuğrul Bey, bütün İslâm Âleminin manevî lideri durumuna da gelmiştir. Tam olarak tesis tarihi olan 1040'tan inhitat (çöküş) tarihi olan 1308'e kadar 268 sene devam edecek büyük bir Devletin kurucusu Sultan Tuğrul Bey, Devletin ikinci başşehri olan Rey'de bugünkü adıyla Tahran'da medfundur.
     
  3. Uygu

    Uygu New Member



    1030 yılında doğan Alparslan, Çağrı Bey’in oğlu ve Tuğrul Bey’in yeğenidir. Gazne hükümdarı Mevdut’a karşı 1044’te kazandığı büyük zafer kazandığı savaşta dikkat çekti. Çağrı Bey ona 1058’de Belh, Toharistan, Tirmiz, Kobadiyan, Vahş ve Valvalic gibi şehirleri bırakarak devlet yönetimine hazırladı. 1059 yılında Gaznelilerle yapılan anlaşma sonrasında 1060’ta Çağrı Bey’in ölümü üzerine Alparslan Horasan Selçuklu Devleti’nin başına geçti.

    1063’te Tuğrul Bey’in ölümü üzerine vasiyeti doğrultusunda yeğeni ve üvey oğlu Süleyman, Vezir Amidül Mülk Kündüri tarafından tahta çıkarıldı ancak Selçuklu Beyleri Alparslan’dan yana tavır koydu. Bu arada Kutalmış’ın payitaht Rey hücumu üzerine Vezir Kündüri, Horasan Selçuklu Hükümdarı Alparslan’ı Rey’e çağırarak Selçuklu tahtını ona devretti. Daha sonraki muharebede Alparslan Kutalmış’ı mağlup ederek Rey’e girdi ve 27 Nisan 1064’te tahta çıktı. Kündüri’nin yerine de Nizamülmülk’ü vezir tayin etti.

    Dağınık Selçuklu beylerini disiplin altına alan Alparslan zamanın halifesine kendi adına bütün camilerde hutbe okunmasını emretti. Alparslan’ın sultanlığıyla doğu ve batı Selçukluları tek bir çatı altında birleşti. İlk olarak Ermenistan ve Gürcistan civarında fetihler yapan Alparslan daha sonra Bizans’ın en sağlam hudut şehri olan Ani’yi kuşattı. Ani’nin son derece sağlam surları boyunca ağaçtan burçlar yaptırarak mancınık ve okçularla Ani’ye hücum etti. Uzun süren kuşatmadan sonra Ani, 1064 yılı içinde fethedildi.

    Alparslan aynı yıl doğuda Tiflis’e kadar fetihler yaparken kumandanları da Anadolu’da çeşitli fetihler gerçekleştirdi. Özellikle Afşin Bey, Bizans’a karşı Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde önemli başarılar elde etti. 1067’de Malatya’da Bizans ordusunu yenen Afşin Bey Kayseri’ye kadar ilerledi. Bizans’ın başına geçen Romanus Diogenes Selçuklu akınlarına son vermek için 1068’de harekete geçti. Ancak Afşin Bey’in çevik manevraları üzerine sonuç alamadan İstanbul’a döndü. Selçuklu akınlarının sürmesi ve görevlendirdiği kumandanların bozguna uğraması üzerine Diogenes 1069’da tekrar ordusunun başına geçti. 1069 ve 1070 yılları Diogenes ile Türk akıncı beylerinin vur kaçlarıyla geçti.

    Alparslan 1071’de Azerbaycan’dan Bizans ülkesine girerek Malazgirt’i kuşattı ve Ani’den sonra Bizans’ın en güçlü sınır şehri olan Malazgirt de düştü. Buradan güneye ilerleyen ve Halep’i alan Alparslan Bizans İmparatorunun taarruza geçtiğini öğrenince 27 Nisan 1071’de harekete geçti. Fakat Fırat’ı geçerken ordusu büyük kayıplar verdi. Bunun üzerine Azerbaycan’a dönüp Hoy şehrini merkez yaparak hazırladığı 40 bin kişilik ordusu ile Ahlat’a doğru yola çıktı. Bizans’ın 200 bin kişilik ordusu Rum, Rus, Hazar, Uz, Peçenek, Ermeni, Gürcü ve Franklardan oluşuyordu. Ancak savaş başladıktan iki saat sonra Bizans ordusundaki Peçenek ve Uz Türkleri Selçuklu saflarına katıldı. 26 Ağustos 1071 Cuma günü öğleden sonra başlayan savaş, akşama doğru bitti.

    Bizans ordusu 1’e karşı 4 oranındaki büyük sayısal üstünlüğüne karşın ağır bir yenilgi aldı. Tarihte ilk kez bir Bizans İmparatoru Müslümanlara esir düştü. Malazgirt Zaferi daha sonra Selçuklu Türk beylerinin Anadolu’da girişeceği fetihlerin anahtarı olurken, Sultan Alparslan Rey ve Hemedan’a geri döndü. Alparslan Batıni fırka mensubu Yusuf el-Harezmi’yi ortadan kaldırmak için Yeni Buhara yakınlarındaki Hana Kalesi’ne bir sefer yaptı. Fazla dayanamayacağını anlayan Yusuf, Alparslan’a teslim olacağını bildirdi. Yusuf El-Harezmi’yi huzuruna getirten Alparslan, burada Yusuf El-Harezmi’nin ani bir hançer darbesi ile ağır yaralandı. Aldığı yara yüzünden 4 gün sonra 25 Kasım 1072’de 42 yaşında iken vefat eden Alparslan’ın naaş'ı Merv’e götürülerek babası Çağrı Bey’in yanına defnedildi.
     
  4. Uygu

    Uygu New Member


    Çağrı Bey Büyük Selçuklu Devletinin kurucularından. Selçuklular, Türk-İslam devletlerinin en büyüklerindendir. Oğuzların Üçoklar kolunun, Kınık boyuna mensupturlar. 10. yüzyılın sonu ile 11. yüzyılın başlarında İslamı kabul ettiler. Selçuklular; Çin'den, Batı Anadolu dahil bütün Ortadoğu ülkeleri, Akdeniz sahilleri, Kuzeybatı Afrika, Hicaz ve Yemen'den Rusya içlerine kadar yayılan hakimiyetin, muazzam bir kültür ve medeniyetin temsilcisidir.
    Selçukluların ilk hükümdârı

    Selçuklular, Türk-İslam devletlerinin en büyüklerindendir. Oğuzların Üçoklar kolunun, Kınık boyuna mensupturlar. 10. yüzyılın sonu ile 11. yüzyılın başlarında İslamı kabul ettiler. Selçuklular; Çin'den, Batı Anadolu dahil bütün Ortadoğu ülkeleri, Akdeniz sahilleri, Kuzeybatı Afrika, Hicaz ve Yemen'den Rusya içlerine kadar yayılan hakimiyetin, muazzam bir kültür ve medeniyetin temsilcisidir.
    Tuğrul Beyin kardeşidir.

    Selçuklu Devletinin kurucusu. Oğuzların Kınık boyundan Selçuk Beyin torunudur. Babasının adı Mikail’dir. Muhtemelen 993 yılında doğdu. Babası Mikail, gazâ akınında şehit düşünce, dedesi Selçuk’un yanında büyüdü. Çocukluğu Cend’de geçti. Büyük bir îtinâ ile yetiştirildi. Âilesinden dînî ve millî terbiye alıp, mükemmel silâh kullanmasını öğrendi.
    990 yılında doğdu. Künyesi Ebû Süleymân olan Dâvûd Çağrı Bey, Horasan bölgesinin emîri idi. Târihçi Beyhekî ve Gerdizî onu dâimâ Dâvûd ismiyle zikretmişlerdir. Diğer kaynaklarda da öbür isimleri geçmektedir.

    Seyhun ve Ceyhun nehirleri arasında yer alan meşhur ilim ve irfân bölgesi Mâverâünnehr’de Oğuz Türklerini etrâfında toplayan Selçuk Beyin vefâtından sonra, ülkenin idâresi oğulları arasında taksim edilmişti. Büyük bir kısmı oğlu Mikail Beye verilmişti. Yabgu unvanını taşıyan Mikail Beyin vefâtından sonra ülkenin idâresi oğulları Dâvûd Çağrı Bey ile Mehmed Tuğrul Beye kaldı. İki kardeş, Karahanlı Hakanı İsrâil Arslan Yabgu’yu reis tanıyıp, Gaznelilerle olan mücâdelesine katıldılar.

    Çağrı Bey, 1016’da Mâverâünnehr’den Bizans ülkeleri üzerine cihâda çıktı. Horasan bölgesine gelerek oradaki Türkmenleri etrâfına topladı. Buradan Irak-ı Acem bölgesine geçerek Bizans’a bağlı Ermeni Vaspurakan ve Ani krallıkları ile Âzerbaycan’da muhârebeler yaptı. 1016’dan 1022 senesine kadar altı yıl boyunca Bizans hududunda Ermeni ve Hıristiyan Gürcü krallıklarıyla savaştı. Birçok muvaffakiyetler ve ganîmet kazanan Çağrı Bey, tekrar Mâverâünnehr’e döndü. 1025’te Mâverâünnehr’e geçen Sultan Mahmud Gaznevî, Türkmenlerin ve Selçukluların reisi Arslan Yabgu’yu esir edip Hindistan’a gönderince, ülke halkının bir kısmı Gaznelilerin tâbiiyeti altına girdi. Bir kısmı ise Tuğrul ve Çağrı beylere katılarak ordularını güçlendirdiler.

    Böylece iki kardeş, amcaları Mûsâ Yabgu ile birlikte Türkmenlerin reisi oldular. Mâverâünnehr bölgesinde râhat ve huzur içinde devleti idâre eden Selçuklu liderleri, muhâfızları durumundaki Ali Tigin’in 1034’te vefâtı üzerine zor durumda kaldılar. Buhârâ ve Harezm emirleri tarafından baskı altına alındıklarından, Horasan’a geçmek zorunda kalan Çağrı ve Tuğrul beyler, Gazneli Sultanı Mes’ûd’un Horasan vâlisine mürâcaat ederek sürüleri için Sultan’dan yaylak ve kışlak istediler. Fakat istekleri kabul edilmediği gibi o bölgeden uzaklaştırmak için üzerlerine büyük bir ordu gönderildi. Nisa yakınlarında yapılan harbi Selçuklu liderleri Tuğrul ve Çağrı beyler kazandılar (1035).

    Bu muvaffakiyetleri üzerine Gazneli Sultan Mes’ûd, Selçuklu reisleriyle müzâkerelere girişti ve isteklerini fazlasıyla verdiği gibi, birçok imtiyazlar da tanıdı. Sultan Mes’ûd, Dihkan ve Dihistan bölgelerini vermesine karşılık, onların Oğuzlara karşı durmalarını şart koştu. Ancak Selçuklular, Oğuz boylarının akınlarına mâni olamadıklarından bir kere daha Sultan Mes’ûd ile karşı karşıya geldiler. Sultan’ın gönderdiği büyük bir orduyu da mağlûb ettiler. Hattâ Çağrı Bey, kendisine saldıran Cürcan vâlisini mağlûp ederek 1037’de Merv şehrini ele geçirdi. Burada “Melikü’l-mülûk” ünvânıyla hükümdârlığını îlân ederek adına hutbe okuttu.

    Bunu duyan Gazneli kumandanı Subaşı, taarruz için aldığı kesin emre uyarak Selçuklular üzerine yürüdü. Serahs civârındaki Talhâb denilen yerde iki gün süren şiddetli muhârebede Selçuklular bir zafer daha kazandılar (1038) ve Herat şehrini de ele geçirdiler. Aynı yıl Tuğrul Bey Nişabur’da Büyük Selçuklu Devletinin ilk hükümdârı olarak sultan îlân edildi. Durumun vahâmetini ve Selçukluların gittikçe kuvvetlendiğini gören Sultan Mes’ûd, büyük bir orduyla Selçuklular üzerine yürüyerek Cürcan’ı geri aldı. Belh şehrinden geçerek Karahanlılardan Böri Tigin’in tâbiliğini sağlamak için Mâverâünnehr ülkesine girdi. Ancak Çağrı Beyin üzerine geldiğini haber alınca, geri döndü ve 1039 yılı Nisanında, Çağrı Beyin kuvvetleriyle Aliâbâd Ovasında yaptığı muhârebede nisbî bir başarı sağladı. Ancak kesin bir netîceye varmak istediğinden yeniden Çağrı Beyin üzerine kuvvet sevk etti. Buna karşılık Çağrı Bey, vur-kaç taktiğiyle Gazneli kuvvetlerine ağır kayıplar verdirdi. Netîcede Selçukluların geleceğini tâyin edecek muhârebe 23 Mayıs 1040’ta Dandanakan Ovasında Gaznelilere karşı yapıldı. Başkumandanlığını Çağrı Beyin yaptığı harpte, Selçuklular, parlak bir zafer kazanarak, Gazneli ordusunu perişân ettiler (Bkz. Dandanakan Savaşı). Sultan Mes’ûd güçlükle canını kurtardı ise de karargâhı ve bütün hazînesi ele geçirildi. Bu başarı üzerine birçok Türkmen boyları Selçuklulara iltihâk etti.

    Dandanakan Savaşından sonra yapılan kurultayda, eski Türk devlet an’anesi gereğince, ülkeyi kendi aralarında bölüştüler. Buna göre, Tuğrul Bey Irak-ı Acem bölgesi üzerine, Çağrı Bey ise Horasan’ın kuzey bölgesi ile Gaznelilerin elinde bulunan topraklar üzerinde fütûhât yapacaklardı. Mûsâ Yabgu ise, Herat ve Sistan bölgesi fütûhâtına memur edildi. Bu plâna göre hareket eden Çağrı Bey, 1040’ta Belh’e yürüdü ve Sultan Mes’ûd’un oğlu Mevdûd kumandasındaki yardımcı kuvvetleri bozarak şehri ele geçirdi. Şehrin kumandanı Altun-Tak da Çağrı Beyin emri altına girdi. Belh’ten sonra Cürcan, Badgis, Hutlan ve Tuharistan şehirlerini de hâkimiyeti altına alan Çağrı Bey, Merv şehrini hükümet merkezi yaptı. 1044’te Çağrı Beyin hastalanmasını fırsat bilen yeni Gazne Sultanı Mes’ûd’un oğlu Mevdûd, Belh ve Tuharistan’ı geri almak için ordular sevk etti ise de bu kuvvetler Çağrı Beyin oğlu Alparslan tarafından mağlûp edildiler. Bir müddet sonra sıhhatı düzelen Çağrı Bey, Tirmüz şehrini de ele geçirdi. Belh, Tuharistan ve diğer bâzı şehirleri oğlu Alparslan’a vererek Gaznelilerle mücâdeleye memur eden Çağrı Bey, diğer oğullarını da ayrı yerlerde vazîfelendirdi.

    Büveyhoğulları hükümdarı Ebû Kalicar’ın 1048’de vefâtı üzerine Çağrı Bey, oğullarından Kavurt Beyi büyük bir ordu ile Büveyhoğulları üzerine sevk etti ve nihâyet 1055’te bütün Kirman bölgesi Selçukluların eline geçti. 1056’da Sistan bölgesi de Selçukluların hâkimiyetine girdi ve o bölge Mûsâ Yabgu’nun idâresine verildi.

    Çağrı Bey, her zaman kardeşi Tuğrul Beye yardımcı oldu. Tuğrul Beye isyân edip saltanat dâvâsına kalkışan İbrâhim Yınal’a karşı, oğulları Alparslan ile Kavurt’u sevk edip isyânı bastırması son yardımı oldu. Bu hâdiseden sonra rahatsızlanan Çağrı Bey, 70 yaşında olduğu hâlde, nice İslâm âlim ve velîlerinin yetiştiği Serahs şehrinde vefât etti (1060). Orada defnedilen Çağrı Beyin, oğlu ve veliahtı Horasan Hâkimi Sultan Alparslan ile Kirman Hâkimi Ahmed Kavurt ve Âzerbaycan vâlisi Yakuti’den başka Osman, Behramşah ve Süleyman adında oğulları vardı. Onlar ülkenin muhtelif yerlerinde devlete ve İslâmiyete hizmet ettiler. Çağrı Beyin dört de kızı vardı.

    Dâvûd Çağrı Bey, kardeşi Tuğrul Bey ile birlikte bütün İran ve Yakındoğu ülkesini fethetmiş, Türkleri fâtih bir millet olarak bir araya toplamak ve Anadolu kapılarının tam anlamıyla İslâmiyete açılmasını sağlamak sûretiyle Türklüğe ve İslâmiyete pek büyük bir hizmet yapmıştır. Büyük Selçuklu Devleti ve medeniyetinin, daha sonra da Osmanlı Devletinin kurularak, İslâmiyetin ta Viyana kapılarına kadar ulaşmasına pek sağlam bir zemin hazırlamıştır.

    Kaynaklar, Çağrı Beyin çok âdil, halîm, güzel huylu, fazîletli, fevkalâde dindar ve merhâmetli bir mücâhid olduğunu ittifakla kaydetmektedirler.
     
  5. Uygu

    Uygu New Member


    Melikşah ( 1055- 1092) (Muizzüddin Ebul Feth), büyük Selçuklu hükümdarı. Babası 1092 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmelerAlparslan tarafından özel olarak yetiştirildi. Daha on yaşındayken yönetim işlerinde görev aldı, bazı kalelerin alınmasında yararlı oldu, babası tarafından (daha yaşlı kardeşleri bulunduğu halde), cesareti ve zekâsı yüzünden veliaht ilan edildi (1066).

    Veliahtlığı sırasında Harizm, Huzistan, Rey, Şiraz ve İsfahan'da bulundu. Babasının ölümü üzerine 18 yaşındayken selçuklu sultanı ilân edildi (1072). Saltanatının ilk iki yılını, ülkesinin sınırlarını korumakla geçirdi. Bu arada Karahanlılardan Semerkant hanı Şemsülmülk Nasr l ve Gaznelilerle savaşmak zorunda kaldı. Ayrıca kendisine karşı ayaklanan amcası Kirman meliki Kara Arslan Kavurd ve taraftarlarıyla savaştı, Kavurd'u yenerek esir etti (1073). Böylece, Selçukluların Kirman kolu, merkeze bağlandı; Melikşah'ın saltanatı halife tarafından onaylandı.

    Hükümdarlığı sırasında çok genişleyen Büyük Selçuklu imparatorluğunu, zamanın en büyük siyasi kuruluşlarından biri durumuna getirdi. Doğuda Karahanlıları ve Gaznelileri yenerek sınırlarını genişletti. Alparslan zamanında Anadolu içlerine gönderilen Kutalmışoğullarından Mansur, Süleyman Şah, Alp İlig ve Dolat'ın hareketleri, Melikşah tarafından da onaylandı. Fakat Süleyman Şah ile kardeşi Mansur arasında başkanlık için çıkan uyuşmazlık üzerine ayaklanan Mansur'u, emir Porsuk kumandasındaki hassa ordusuyla ortadan kaldırttı. Anadolu hükümdarlığı menşurunu Süleyman Şaha verdi.

    Anadolu'yu bir Türk ülkesi durumuna getirmeye çalışan Süleyman Şah, Antakya'ya giderken yerine vekil olarak Ebül Kasım'ı bıraktı. Ebül Kasım, Marmara bölgesine hâkim olmak için Melikşah'tan daha önce hâkimiyet menşuru istedi, kabul edilmeyince Bizans imparatoru Aleksios Komnenos ile anlaştı. Bu yüzden Melikşah, Ebül Kasım üstüne önce Porsuk'u gönderdi. Porsuk başarı kazanamayınca, Urfa valisi Bozan'a tam yetki vererek İznik'e gönderdi. Ebül Kasım, Melikşah ile görüşmek için İsfahan'a gitti, fakat reddedildi. Dönüşte Bozan tarafından yakalandı ve Melikşah'ın emri uyarınca kendi yayının kirişiyle boğularak öldürüldü.

    Ebül Kasım'ın yerine Ebül Gazi geçti. Bu olaylar meydana gelirken Mervano-ğullarının hâkimiyeti altında bulunan Âmid, Meyyafarikin, Mardin, Hasankeyf, Ceziretü İbni Ömer gibi 30'a yakın kalenin bulunduğu Diyarbakır bölgesinin alınması için hazırlıklara başlandı. Diyarbakır emareti, daha önce Mervanoğullarının vezirliğini yaparak sultanın yanına gelen Fahrüddevle'ye verilerek bölgenin fethi istendi. Fahrüddevle, kendisine yardımcı olarak verilen büyük Türkmen beylerinin yardımıyla Mervanoğullarını ortadan kaldırdı ve Diyarbakır bölgesini büyük Selçuklu topraklarına kattı.

    Melikşah Musul'u ele geçirmek istiyordu; çünkü Musul hükümdarı Şerefüddevle, Âmid kuşatmasında Melikşah ordusuna karşı cephe almıştı. Melikşah bu görevi Fahrüddevle'nin öteki oğlu Âmidüddevle'ye verdi. Aksungur ve öteki büyük Türkmen emirleriyle Musul'a gelen Âmidüddevle, şehri savaş yapmadan teslim aldı (1085).

    Melikşah, şehre büyük bir törenle girdi. Ancak kardeşi Tekiş'in ikinci isyanı üzerine Musul'da fazla kalamayarak Belh'e döndü. O sırada Halep'ten gelen Şerefüddevle, özür dileyerek eski emaretinin kendisine bırakılmasını istedi. Bu isteği sultan tarafından kabul edildi. Alparslan zamanında Suriye'nin fethine gönderilen Oğuzların Yıva boyundan Adsız, bazı yerleri almıştı.

    Melikşah tahta geçince, Adsız, fetihlere devam ederek Şam'ı aldı (1076), fakat Fatımi ordusu başkumandanı Bedrülcemali'nin direnişi karşısında fazla tutunamayarak yenildi. Bu yenilgi üzerine Melikşah, kardeşi Tutuş'u Suriye melikliğine getirdi. Tutuş, Antakya çevresine gelen Anadolu fatihi Süleymen Şah ile savaştı (1086), savaşı kaybeden Süleyman Şah intihar etti. Durumu haber alan Melikşah, yanında Porsuk, Bozan ve Aksungur olduğu halde Halep'e geldi. Buranın valisi İbnül Hutayti'yi Diyarbakır'a sürdü. Aksungur'u bölgenin valiliğine getirdi.

    Melikşah, Halep'te bulunduğu sırada Lazkiye, Şeyzer, Kefertab ve Famiye şehirleri sultana teslim oldu. bu arada Bozan, Urfa'yı aldı (1087). Urfa valiliğine Bozan'ı ve Antakya valiliğine de Yağı Sıyan'ı tayin eden Melikşah, Bağdat'a gitti (1087). Hilâfet merkezini ve halife Muktedi'yi ziyaret etti. Halife Muktedi, Sultan Melikşah'a saltanat timsali olan iki kılıç kuşattı (1087) ve Melikşah'ın kızı Mahmelek Hatun ile evlendi.

    Melikşah'ın buraya gelmesi karışıklığa son verdi; Suriye, Şam melikliği durumuna geldi. Fakat, Fatımi meselesi olduğu gibi kaldı. Fatımi kumandanı Bedrülcemali, kıyı şehirlerini geri aldı. öte yandan Abaza ve Gürcü ülkelerine birçok sefer yapılması gerekti.

    Melikşah, Erran ve Kafkasya'daki tabi bölgeleri amcasının oğlu, Azerbaycan genel valisi Kutbeddin İsmail'e verdi, böylece Azerbaycan melikliği kuruldu. Melikşah, bundan sonra Maveraünnehir seferine çıktı. Bu seferin sebebi, görünüşte Semerkant hanı Karahanlı Ahmed bin Hızır'ın halka yaptığı baskıydı. Bunu savaş için yeterli sebep olarak kabul eden Melikşah, Maveraünnehir'e yürüdü. Horasan'dan aldığı yardımcı kuvvetlerle Ceyhun ırmağını geçerek Buhara ve Semerkant'ı aldı. Ahmed Han, esir düştü. Böylece Karahanlıların batı kolu, Selçuklu imparatorluğuna bağlandı.

    Melikşah, oradan Kâşgar'a yönelerek Taraz hâkimi Kırhan'ı emrine aldı, Balasagun ve İspicab şehirlerini vergiye bağladı, Özkent'e gelince Kaşgar hükümdarı Harun Buğra Hanı tabiliğine kabul etti. Böylece Karahanlıların doğu kolu da Selçuklu imparatorluğuna katıldı (1089). Aynı yılın sonlarına doğru Semerkant valiliğine tayin edilen Ebu Tahir ile şehirdeki Çiğiller arasında bir anlaşmazlık çıktı. Bu durum, Melikşah'ın ikinci defa Maveraünnehir seferine çıkmasına yol açtı.

    Semerkant'a gelen Melikşah, emir Üner'i Semerkant valiliğine getirdi, kendisi de İsfahan'a döndü. Melikşah ikinci defa geldiği Bağdat'ta, Hicaz bölgesinin imparatorluğa katılması ve Fatımi halifeliğinin ortadan kaldırılması meselesini ele aldı. Aksungur, Bozan ve Gevherâyin gibi ünlü emirlerini bu işle görevlendirdi. Giden emirler Mekke ile Medine'yi alarak hutbeyi, Muktebi ile Melikşah adına çevirdiler, Hicaz ve Yemen'den başka Aden'i de Selçuklulara bağladılar.

    Melikşah, daha sonra Şii ve Sünni çatışmalarını ele aldı. Hasan Sabbah'ın başında bulunduğu gizli Batıni tarikatı, Sünniler aleyhine çalışıyordu. 1090'da Alamut kalesini ele geçiren Hasan Sabbah, vezir Nizamülmülk'e karşı cephe aldı. Bunun üzerine Melikşah, Hasan Sabbah ve taraftarlarının kısa zamanda cezalandırılmasını emretti.

    Melikşah ile Ars-lantaş, Hasan Sabbah ile yaptıkları savaşlarda başarı kazanamadılar. Melikşah'ın ölümü üzerine Alamut kuşatması yarıda kaldı. Yediği bir av etinden dolayı öldüğü söylenen Melikşah, Türk tarihinin en büyük sultanlarından biriydi. Şairleri, yazar ve bilginleri korurdu. Celâli adıyla bilinen takvimi düzenletti. Mülkiyet ve kadın haklarına dair özel kanunlar çıkarttı.

    Kaynaklar onun iyi ve âdil bir hükümdar olduğunu kaydeder. Ülkesinde bulunan azınlıkların din ve inançlarına dokunmaz, düşünce bağımsızlığı hakkına saygı gösterirdi. Zamanında düzenli işleyen bir hükümet kuruldu ve Osmanlı Türklerine kadar birçok Müslüman Türk devletine örnek oldu.
     
  6. Uygu

    Uygu New Member


    Berkyaruk Büyük Selçuklu İmparatorluğunun beşinci sultanı. Melikşah’ın büyük oğludur. Babasının ölümü üzerine henüz çok küçük olan oğlu Mahmud, sultan ilan edildi. Ancak buna rıza göstermeyen vezir Nizamülmülk ve taraftarları, Rey şehrinde Berkyaruk’u tahta çıkarıp, sultan ilan ettiler. Kardeşinin kuvvetlerini Berucird mevkiinde bozguna uğratan Berkyaruk, daha sonra kendisini tanımak şartıyla ona, İsfahan ve Fars eyaletlerini devretti. Bu arada amcası Tutuş da harekete geçerek Musul’u ele geçirmişti.

    Berkyaruk Tutuş’u yenerek Bağdat’a girdi ve adına hutbe okuttu. Mücadeleye devam eten Tutuş, Halep, Harran ve Urfa’yı ele geçirerek, tekrar Sultanın üzerine yürüdü. Zor durumda kalan Berkyaruk, İsfahan’a kardeşi Mahmud’un yanına sığındı. Bu sırada Mahmud’un ölümü ile onun kuvvetlerine de sahip oldu. Daha sonra, Rey yakınlarında Tutuş’la giriştiği muharebeyi kazandı. Savaş sırasında Tutuş’un öldürülmesi ile de ülke içerisinde birlik ve beraberliği sağladı.

    Sultan Berkyaruk, bundan sonra Anadolu ve Suriye’yi işgale başlayan haçlılar üzerine kuvvetler sevk etti. Ancak emirler arasındaki rekabetler ve Şii Fatımilerin aleyhte faaliyetleri sonucu, Haçlılara karşı kesin bir zafer elde edemedi.

    Bu arada Berkyaruk’un karşısına Gence Melik’i ve kardeşi Mehmed Tapar, saltanat iddiasıyla çıktı. Berkyaruk, 1100 yılında Sefid-rud’da mağlup oldu ise de; Mehmed Tapar’ı arka arkaya dört defa bozguna uğrattı. Ahlat’a sığınan Mehmet Tapar, buranın hükümdarı Sökmen’i ve Ani emiri Menuçehr’i hizmetine alarak yeniden savaşa hazırlandı. Sultan Berkyaruk, çok kan aktığını, memleketin harap, emir ve askerlerin yorgun olduğunu, hazinenin boş kaldığını, vergilerin tahsil edilemez bir hale geldiğini ve nihayet İslam düşmanlarına fırsat verildiğini beyan ederek, gönderdiği bir elçi ile, kardeşini barışa ikna etti. Böylece, 1104’te Azerbaycan’da Sefid-rud hudut olmak üzere Kafkasya’dan Suriye’ye kadar bütün vilayetler Mehmed Tapar’da kalmak ve Bağdat'ta hutbe Berkyaruk namına okunmak şartıyla, bir antlaşmaya varıldı.

    Selçuklu İmparatorluğu, iki devlete ayrılmak suretiyle Türkiye ile birlikte üç Selçuk sultanı meydana çıktı. Lakin bu durum çok kısa sürdü. Zira, Berkyaruk, vücutça hasta olduğu için, 1104 yılında yirmi altı yaşında öldü. Sultan Berkyaruk, ülkesini düşünen ve milletinin refahı için çalışan bir kimse idi. Ancak, kardeş kavgalarının hem de birlik ve beraberliğe en muhtaç olunduğu bir döneme rastlaması, Berkyaruk’u çok üzmüştü. Buna rağmen fırsat buldukça Haçlı kuvvetleri üzerine asker sevk etmekten ve onlara darbeler vurmaktan geri kalmadı.
     
  7. Uygu

    Uygu New Member

    Muhammed Tapar Büyük Selçuklu Devleti sultanı.

    Selçuklular, Türk-İslam devletlerinin en büyüklerindendir. Oğuzların Üçoklar kolunun, Kınık boyuna mensupturlar. 10. yüzyılın sonu ile 11. yüzyılın başlarında İslamı kabul ettiler. Selçuklular; Çin'den, Batı Anadolu dahil bütün Ortadoğu ülkeleri, Akdeniz sahilleri, Kuzeybatı Afrika, Hicaz ve Yemen'den Rusya içlerine kadar yayılan hakimiyetin, muazzam bir kültür ve medeniyetin temsilcisidir.
    Sultan Melikşah’ın oğlu olup, 1082 yılında doğdu.

    Babasının 1082 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler 1092’de vefâtıyla, Selçuklu sultanı olan ağabeyi Berkyaruk’un yanında yetişti. Sultan Berkyaruk, ona, Gence havâlisinin idâresini verdi. Muhammed Tapar, Gence’ye gelerek Arran’ı da hâkimiyeti altına aldı. Kumandanlarının kışkırtmaları ile ağabeyine karşı zaman zaman isyân etti. Yapılan andlaşmayla Âzerbaycan, Diyar-ı Bekir ve el-Cezîre kendisine verildi. Sultan Berkyaruk’un vefâtından (1104) sonra, Bağdat’a gelerek Selçuklu tahtına geçti (1105).

    Muhammed Tapar önce amcasının oğlu Mengü Bars’ın isyânını bastırdı. Daha sonra, ülkede uzun zamandır karışıklık çıkaran, anarşiyi tahrik eden Bâtınîlere karşı mücâdele etti. 1107’de Bâtınîlerin merkezi olan Alamut Kalesi kuşatıldı ve çok sayıda Bâtınî öldürüldü.

    Birinci Haçlı Seferinden sonra, Haçlı ordularının tam hâkimiyeti altına giren Suriye’de Haçlı devletleri kurulmaya başlanmıştı. Sultan Muhammed Tapar, Haçlılar üzerine ordular gönderdi. Ancak, kumandanlar arasında irtibat sağlanamadığından kesin sonuca gidilemedi. Sefer kumandanı Emir Mevdûd, Şam Câmiinde bir Bâtınî tarafından öldürüldü. Sultan, Haçlılara karşı Aksungur Porsuki’yi kumandanlığa getirdi. Bu arada ikinci bir orduyu yeniden Alamut üzerine gönderdi. Kalenin kuşatıldığı sırada âniden rahatsızlanarak vefât etti (1118).

    Sultanın beklenmedik ölümü, Haçlılara ve Bâtınîlere karşı açılan savaşların duraklamasına sebep oldu. Ondan sonra Büyük Selçuklu Devleti, dağılmaya yüz tuttu. Sultan Muhammed Tapar, Selçuklu Devletinin son büyük hükümdârı sayılmaktadır. Ebû Şücâ, Gıyâsüddünyâ ved-dîn, Kerîmü Emirü’l-müminîn unvanlarıyla tanınırdı.
     
  8. Uygu

    Uygu New Member


    Sultan Sencer Büyük Selçuklu Sultânı. Melikşah’ın oğludur. Babasının bir seferi sırasında, Melikşah (Muizzüddin Ebul Feth), büyük Selçuklu hükümdarı (1055-1092). Babası Alparslan tarafından özel olarak yetiştirildi. Daha on yaşındayken yönetim işlerinde görev aldı, bazı kalelerin alınmasında yararlı oldu, babası tarafından (daha yaşlı kardeşleri bulunduğu halde), cesareti ve zekâsı yüzünden veliaht ilân edildi (1066).

    Veliahtlığı sırasında Harizm, Huzistan, Rey, Şiraz ve İsfahan'da bulundu. Babasının ölümü üzerine 18 yaşındayken selçuklu sultanı ilân edildi (1072). Saltanatı
    1086 yılında Sincar’da doğdu. Küçük yaşından îtibâren ilim öğrenmiş, devlet idâresinde tecrübe kazanmış ve ağabeyi 1086 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler
    Sultan Berkyaruk’a devlet işlerinde yardımcı olmuştur.

    Sencer, gerek ağabeyi Berkyaruk’un, gerekse diğer ağabeyi Muhammed Tapar’ın saltanatları zamânında, devlet hizmetinde bulunarak millî birliğin temini için elinden gelen yardımı yaptı. Doğuda ortaya çıkan isyânları bastırdı. Bu esnâda gösterdiği başarılar sebebiyle Horasan melikliğine tâyin edilen Sencer, taht mücâdeleleri dolayısıyla Selçuklu Devletinin içinde bulunduğu durumdan istifâde ederek, Selçuklu topraklarına saldıran Şarkî Karahanlı Hükümdârı Kadir Hanın saldırılarını bertaraf etti (Haziran 1102). Gazneliler Devletini tâbi duruma soktu. Gazne’de hutbe, sıra ile; halîfe, sultan, sonra Melik Sencer ve nihâyet Gazne sultânı Behramşah adına okundu (1118).

    Sencer, ağabeyi Berkyaruk’un vefâtından sonra sultan olan diğer ağabeyi Muhammed Tapar ile de samîmî ve gösterişsiz münâsebetlerini devam ettirdi. O, doğu bölgelerinde siyâsetini icrâ ederken, Sultan Muhammed batı ile ilgileniyordu. Yâni Sultanla müstakbel sultan birbirini tamamlıyorlardı.

    Babası Melikşâh’ın siyâsetini tâkip eden Sencer, Horasan’dan îtibâren, devletin doğusunda Selçuklu düzenini yeniden kurdu. Böylece Selçuklu Devleti, doğudan emin olarak batıda mücâdelelerine devâm etti.

    Muhammed Tapar’ın ölümü üzerine (18 Nisan 1118), henüz küçük yaşta bulunan oğlu Mahmud, devlet erkânı tarafından, Büyük Selçuklu Devleti tahtına çıkarıldı. Diğer taraftan Sencer de Horasan’da kendisini sultan îlân etti (14 Haziran 1118) ve sultanlığını halîfeye tasdik ettirdi. Sencer’in tek başına Büyük Selçuklu Sultânı olabilmesi için, tahta çıkarılan Mahmud’un bertaraf edilmesi lâzımdı. 14 Ağustos 1119’da Save’de amca-yeğen arasında yapılan savaş, Sencer’in gâlibiyetiyle netîcelenince Sencer, Büyük Selçuklu sultânı oldu. Devletin merkezi, Irak-ı Acem’den Horasan’a nakledildi.

    Mahmud’la yapılan anlaşmaya göre, Rey, Sencer’de kalmak üzere, imparatorluğun batı tarafları Mahmud’a verilecekti. Ancak Mahmud, hem sultan unvânını koruyacak, hem de Sencer’e tâbi olacaktı. Böylece Irak Selçukluları Devleti kurulmuş oldu. (Bkz. Irak Selçukluları)

    Sencer, 1113’te Semerkant’a, 1114’te Gazne ve Gurlular üzerine sefer yaparak, bölgede hâkimiyetini kurdu. Ayrıca Irak, Âzerbaycan, Taberistan, İran, Sistan, Kirman, Harezm, Afganistan, Kaşgar ve Mâverâünnehir’de hakimiyet kurdu. Uzun zaman saltanat mücâdeleleri geçiren devleti, yeniden tanzim etti. Âdeta, devleti yeniden kuran Sencer, idâreci kadroyu da yeniden tâyin etti. Irak-ı Acem’in yarısı ile Gilân bölgesini Şehzâde Tuğrul’a; Fars eyâletiyle, İsfehan ve Huzistan’ın yarısını ise Selçuk Şâha verdi. Kendisi de Sultan-ül-a’zam unvânını aldı. Diğerleri ona tâbi oldular.

    Bu birlik bir müddet böyle devâm etti. Fakat Halife Müsterşît ile bir ittifak kuran Mahmud, amcasına isyân hazırlıklarına başladı. Bunu haber alan Sencer, Mahmud’un üzerine yürüdü. 26 Mayıs 1132’de yapılan Dînever Savaşı, Sencer’in gâlibiyetiyle netîcelendi. Sencer, yanında getirdiği diğer yeğeni (Mahmud’un küçük kardeşi) Tuğrul’u, Irak Selçukluları tahtına çıkardı ve ona bâzı tenbihlerde bulunarak geri döndü.

    Daha sonra Karahanlıların isyânını bastıran Sencer, 1136’da Gazneliler ve 1141’de Harezm’in isyânını bastırdı. 1141’de gayrimüslim Karahitayların, Karahanlılara hücûmuna mâni olmak isterken, Semerkant yakınlarındaki Katavan sahrasında Karahitaylara mağlup olması, uzun süren saltanatının dönüm noktası oldu ve onu son derece telâşa düşürdü. Belh’i kaybetti.

    Sencer’in bu mağlûbiyeti, gerek Müslüman, gerekse Hıristiyan dünyâsında büyük akisler yaptı. Mağlûbiyeti fırsat bilen Harezmşâh Atsız, Horasan ve Sencer’in pâyitahtı Merv’i istilâ etti ve hazîneleri alıp götürdü. Sencer’in, Harezm’e sefer yapacağını öğrenen Atsız, ona karşı meydan muhârebesi vermeyi göze alamadı, tekrar itâatini arz edince affedilerek hazîneleri iâde etti. Bu uzlaşma, hiçbir şeyi halletmedi ve Sencer, Atsız’ı iknâ etmek üzere meşhûr şâir Edib Sâbir’i elçi gönderdi. Atsız, tertip ettiği bir suikastla Edib Sâbir’i öldürtünce, Sencer, üçüncü defâ Harezm’e sefer yapmaya mecbur oldu (1147). Sencer, pâyitaht kapılarına dayanınca, Atsız af dilemek üzere elçi gönderdi. Sultan yine affetti.

    Bu esnâda, Sencer’in kumandanlarından Kumac, bağımsızlık îlân eden Gur Sultânı Alâeddîn Hüseyin Cihansuz’a yenilmişti. Sultan Sencer, Gurlulara karşı sefer hazırlıkları yaparken, Gurlular, Gaznelilerle savaşa tutuştu. Netîcede Gazneliler, kesin yenilgiye uğradı ve Behramşâh Hindistan’a kaçtı. Gaznelilerin başkenti, Gur hükümdârı Alâeddîn Hüseyin Cihansuz tarafından yerle bir edildiği sırada, Sultan Sencer de, Gurlulara haddini bildirmek için yola çıkmıştı. Haziran 1152’de yapılan savaşta Gurlular mağlup ve hükümdârları da esir edildi. Gur idâresi, tekrar Alâeddîn Cihansuz’a verildi. Sencer, Katavan sahrasındaki yenilgiden beri, ilk defâ büyük bir zafer kazanmış ve tekrar îtibârını yükseltmişti.

    Fakat, bu defa Oğuzlarla, Selçuklu emirleri arasındaki ayrılık büyüdü ve bir kısım emîrlerin ısrârı üzerine, Oğuzlarla Belh vilâyeti içinde savaşa mecbur oldu (Mart ve Nisan 1153). Savaş, Selçuklu ordusunun mağlup olmasıyla sonuçlandı. Sultan esir düştü. Tâbi bulundukları Selçuklu Devletinin büyük sultânını esir alan Oğuzlar, beklemedikleri bu netîceden sonra, birden bire kendilerini devletin başında buldular. Esir Sultan’ı Tahta oturtuyor, gereken saygıyı gösteriyor; fakat gece de demir bir kafese koyuyorlardı.

    Her ne kadar Sencer, aralarında esir sıfatıyla bulunmuşsa da, kendilerinden birini sultan yapmayarak, esir hükümdârı tahta oturtup saygı göstermeleri; Oğuzların, Büyük Selçuklu Devletini devam ettirmek istediklerini gösteriyordu. Fakat Büyük Sultan, Oğuzların elinde esâret altında hükümdâr olmaktansa, tahtı terk etmeyi tercih etti. Merv hânkâhına kapandı. Yine esâret devâm ediyordu. Üç yıl süren esirlik hayâtında çok sıkıntılar çekti. Kumandanlarından Kumac’ın torunu Mueyyed Ayaba tarafından, Oğuz muhâfızları kandırılarak, Nisan 1156’da kurtarıldı.

    Ancak kurtuluşundan bir yıl sonra, 29 Nisan 1157 senesinde vefât ederek, Merv’de kendi yaptırdığı türbesine defnedildi. Vefâtında, 91 yaşındaydı.

    Kırk yıl süren saltanatı boyunca Sencer, doğu ve batı olmak üzere iki cepheli bir siyâset tâkip etmiştir. Fakat siyâsetinin ağırlık noktasını hep doğu teşkil etmiştir. Önce batıyı tanzime uğraşan Sencer, burada bir türlü istediğini yapamamıştır. Çünkü hâdiseler onu doğuya çekerken, batı tamâmen ihmâl edilmiştir. En ufak bir bahâneyle hep doğuya hareket eden Sultan’ın, bunda ne kadar haklı olduğunu, Katavan Savaşı ve Oğuz isyânının doğuda patlak vermesi göstermiştir.

    Sencer zamânında halk refah içindeydi. Mevcut nizamı bozmak için ortaya çıkan Bâtınîlik ve İsmâilîlik cereyânı, devlet tarafından alınan bütün tedbirlere rağmen, câhiller arasında yayılmaya devâm etmiş, kaleden kaleye sıçrayarak, bir taraftan Sûriye’ye, diğer taraftan devletin belkemiği olan Horasan’a doğru yayılmıştı. Her tarafta bir tedhiş hareketi almış başını gidiyordu. Fakat Sultan, saltanat mücâdeleleri, iç karışıklıklar ve doğudan gelen saldırılar sebebiyle, onlarla yeteri kadar ilgilenemedi.

    Sencer devrinin en büyük âlimi, İmâm-ı Gazâlî hazretleridir.

    Babası Melikşâh devrinde de bulunmuş olan İmam-ı Gazâlî hazretleriyle Sencer’in münâsebetleri meşhurdur. Ahmed Nâmık-i Câmî ile de münâsebeti olan Sencer, âlim ve şâirleri sarayından eksik etmezdi. Bunun netîcesi olarak, uzun süren saltanatı zamânında Sultanın teveccühüne mazhar olan pek çok âlim, sanatkâr, tabip yetişmiştir. Allah adamlarının yanında bulunmaktan hoşlanan Sultan Sencer, onların nasîhatlerini can kulağıyla dinler, hatâ yaptığında îkâz etmelerini ricâ ederdi. Kim olursa olsun kendisine yapılan şikâyeti sabırla dinler, adâleti yerine getirirdi.

    Sultan Sencer’in teşvikleriyle Horasan, bütün İslâm dünyâsına ve bu arada Anadolu’ya devamlı şekilde din ve ilim adamı sevk eden bir merkez olmuştu. Sencer zamânında Selçuklu devlet teşkilâtı da en sağlam hâlini almıştı.

    Sencer, daha sağlığında, babası Melikşâh kadar büyük bir hükümdâr sayılmıştır. Ölümünden sonra da kaynaklarda yine Melikşâh ile birlikte, örnek hükümdâr olarak gösterilmiştir.

    Hadîs-i şerîf rivâyet edebilecek kadar ileri derecede ilim sâhibi olup, hadis âlimleri arasında sayılmıştır. Farsça şiirler yazdığı da bilinmektedir.

    Daha hayattayken Merv’de yaptırdığı türbesi, büyük bir sanat eseri olup, devrinin medeniyeti hakkında fikir vermeye yeter.
     
  9. Uygu

    Uygu New Member


    (Süleyman Şah (?-1227)

    Hami-Sami Dil Ailesi'nin Sami koluna mensup bir lisan. Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika'da halkın çoğunluğunca, Türkiye ve İran'da ise Arap azınlıklarca kullanılmaktadır.
    Ertuğrul Gazi'nin babası,

    Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Bey'in babası Ertuğrul Gazi hakkında bilinenler, kesin olmamakla birlikte, Oğuzların Kayı boyuna mensup olduğu bilinmektedir. Oğuz boyundan biri olan Kayılar'a mensup Ertuğrul Gazi'nin ataları, Anadolu'nun ilk fethi sırasında Sultan Tuğrul Bey ve Alparslan'ın emirlerinin maiyetinde, önce Ahlat bölgesine gelmişler, Anadolu'ya yapılan seferlere katılmışlardı.
    Osmanlı Devleti'nin kurucusu olan

    Osmanlı Devleti, 13. yüzyıl sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine değin varlığını sürdüren Türk devleti. Anadolu'da kurulmuş, sınırları tarihi boyunca çok değişmekle birlikte en geniş döneminde bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ye Akdeniz'in doğusundaki adaları, Macaristan ve Rusya'nın bazı kesimlerini, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı, Cezayir'e kadar tüm Kuzey Afrika'yı ve Arabistan'ın bir bölümünü kapsamıştır.
    Osman Bey'in dedesidir. Türk büyüklerinden olup, Oğuzların

    Osman Bey (1258 - 1326) Osmanlı Devleti'nin kurucusu. 1258'de, Söğüt'te doğdu. Babası Ertuğrul Gazi, annesi Hayme Hatun'dur.
    Kayı boyundandır. Doğum yeri, târihi ve âilesi hakkında kaynaklarda geniş bilgiye rastlanmamıştır.

    On ikinci yüzyılın sonlarında Türkistan’da doğdu. Kabîle reisi oldu. Moğol Cengiz Hanın Orta Asya’daki istilâsına karşı, on üçüncü yüzyılda Türkistan’dan batıya hicret etti. Türkistan’dan elli bin kişiyle batıya geçip, 1224’te Erzincan ve Ahlat taraflarına yerleşti. Cengiz Han, 1227’de ölünce, kabîlesiyle tekrar dönmeye hazırlandı. Fırat Vâdisini tâkip etmekteyken Ca’ber Kalesi yanında atını yüzdürerek nehri geçerken boğuldu. Fırat kenarına defnolunup, buraya Türk Mezarı denildi. Süleymân Şahın mezarı, Osmanlı Devleti yıkılınca, Türkiye hudutları dışında kalıp, Suriye’ye bırakıldı. Ca’ber’deki mezarında Türk bayrağı dalgalanıp, Türk askeri beklemektedir.

    Süleymân Şahın, hicretten sonra Sungur Tigin, Gündoğu, Dündar ve Ertuğrul adında dört oğlu kaldı. Sungur Tigin ve Gündoğdu, kabîleleriyle yurtlarına döndü. Dündar ve Ertuğrul, dört yüz çadır âile efrâdıyla Sürmeli Çukur’da birleşti. Sürmeli Çukur’da Moğollarla muhârebe eden Anadolu Selçuklu Sultanı Alâeddîn Keykubâd’ın kuvvetlerinin az olduğunu gören Ertuğrul Gâzi, ona yardım etti. Alâeddîn Keykubâd, Ertuğrul Gâziyi mükâfatlandırıp, Domaniç Yaylasını yazlık, Söğüt Ovasını da kışlak olarak verdi. Süleymân Şahın oğlu Ertuğrul Gâzi, Söğüt ve Domaniç’e yerleşip, torunu Osman Gâzi de Osmanlı Hânedânını ve üç kıta ve yedi denize hâkim olan Osmanlı Devletini kurdu.

    Bâzı târihî kaynaklarda ise, Ertuğrul Gâzinin babasının adı, Gündüz Alp olarak zikredilmektedir. Bu durumda, Ertuğrul Gâzinin babası olarak gösterilen Süleymân Şahın, Türkiye Selçuklu Devletinin kurucusu Kutalmışoğlu Süleymân Şahla karıştırılmış olabileceği tahmin olunmaktadır.
     
  10. Uygu

    Uygu New Member


    Kılıçarslan Anadolu Selçuklu Sultanlığı’nın kurucularından olup; Anadolu Selçuklu Devleti, Selçukluların Anadolu’da kurduğu devlettir. Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi 1071’deki Malazgirt Savaşı’ndan sonra hızlandı. Selçuklu komutanı Kutalmışoğlu Süleyman Şah (I. Süleyman Şah), Anadolu’daki fetihleri batıya yayarak 1075'te İznik’i Bizans’tan aldı ve burayı başkent yaparak bağımsızlığını ilan etti. Böylece kurulan Anadolu Selçuklu Devleti, İlhanlıların son Anadolu Selçuklu sultanını tahttan indirdikleri 1318'e kadar varlığını sürdürdü.
    Haçlı ordularına karşı

    Anadolu’yu ve hatta bütün İslam alemini müdafaa eden bir Türk hükümdarıdır. Vatan topraklarının nasıl müdafaa edilmesi lazım geldiğini, bu uğurda yaptığı kanlı mücadelelerle bütün insanlığa ispat etmişti.

    Kılıçarslan olmamış olsaydı, belki bugün Anadolu’da bir Türk hakimiyeti yerine bir

    Anadolu kelimesi Yunanca güneşin doğduğu yer anlamına gelen “Anatoli”dan doğmuştur. Romalılar, kendi topraklarına göre doğuda kaldığından buraya doğu toprağı anlamında Thema Anadolia demişlerdir. Anadolu isminin bir bölge adı olması ise Selçukluların Anadoluya gelmesiyle başladı.
    Latin devleti mevcut bulunacaktı.Anadolu kıtası; 26 Ağustos 1071 yılında

    Alpaslan’ın Bizanslılarla yaptığı Malazgirt Meydan Savaşı ile fethedilmişti. Bu fetih üzerine Horasan ellerinde bulunan birçok Oğuz Türkmen oymakları, Anadolu’nun çeşitli yerlerine yerleşmişlerdi.

    Anadolu’nun kuzey bölgesinde Oğuzların Bozok kabileleri, güney bölgesinde de Üçok kabileleri yurt tutmuştu. Büyük kütleler ise Orta Anadolu’yu doldurmuştu. Bunların çoğu Kınık kabileleri idi. İlk etapta Anadolu’ya bir milyon Türkmen gelmişti. Bunların bir kısmı hayvan sürülerine sahip olduklarından Yörük kaldılar. Bir kısmı da toprağa yerleşerek çiftçi oldular. Ancak, Anadolu’nun Marmara kıyıları henüz Bizanslıların elinde bulunuyordu. Marmara havzasının fetihlerine Kutulmuş oğlu Süleyman ile kardeşi Mansur gönderilmişti.

    Bu iki kardeş, Anadolu’nun fetih olunmamış kısımlarını Türk topraklarına katarak Anadolu Selçuklu Sultanlığı devletini kurdular. Fakat bu iki kardeş birbiriyle uğraşmaya başladılar. Bunun üzerine büyük Selçuklu Hakanı Melikşah, Mansur’un üzerine Porsuk Bey ve kuvvetlerini gönderdi. 1077 tarihinde Mansur mağlup edilerek öldürüldü. Melik Şah, Anadolu’nun idaresini Sultan unvanıyla Kutulmuş oğlu Süleyman’a bıraktı. İşte, bu şekilde Anadolu Selçuklu Sultanlığını kuran Aslan’ın torunu Kutulmuş oğlu Süleyman oldu. Anadolu’da bu devlet 1077 yılında kuruldu. Anadolu Selçuklularından on yedi hükümdar gelmişti.

    Kutulmuşoğlu, Konya şehrini merkez yaparak Bizanslılarla savaşlara girişti. İznik şehrini fethettikten sonra burayı merkez yaptı. Bir müddet sonra Antakya’yı da fethetti. O zaman Melikşah’ın kardeşi Tutuş ile harbe girişerek yenildi. Bu olay onu olumsuz olarak çok etkiledi ve sonunda intihar etti.

    Kutulmuşoğlu Süleyman’ın ölümü ile Anadolu’da karışıklıklar baş gösterdi. Beyler her tarafta bağımsızlıklarını ilan ettiler. Süleyman’ın oğlu Kılıçarslan, Büyük Selçuklu İmparatoru tarafından hapse atılmıştı.

    Anadolu’nun karışıklığını ancak Kılıçarslan düzene koyabilirdi. Dört yıl sonra Kılıçarslan, Melikşah tarafından Konya’ya gönderildi. Kılıçarslan babası zamanından kalan büyük kumandanları başına topladı. İznik şehrini tekrar zaptederek burayı kendisine merkez yaptı. Bundan sonra bağımsızlık hevesinde bulunan bütün beyleri ortadan kaldırdı. Bu suretle babasının elde ettiği bütün toprakları tekrar ele geçirdi. Bir donanma yaparak Çanakkale Boğazı önlerindeki adaları birer birer fethetti.

    Kılıçarslan çok yiğit, aynı zamanda pek cesur bir hükümdardı. Anadolu’nun birliğini kurmaya muvaffak oldu. Bu sebeple şöhret ve namı her tarafa yayıldı. Kılıçarslan’ın en büyük amacı Bizanslıların elinden İstanbul’u almaktı. Bu amacına ulaşmak için Marmara kıyılarında bir tersane kurup çok sayıda harp gemileri yaptırdı. Türklerin bu hazırlığını gören Bizanslılar telaşa düştüler.

    O zamanlar Bizans tahtında Yedinci Mihal Dükas bulunuyordu. Türklerin kara ve deniz kuvvetleriyle başa çıkamayacağını anlayınca, Roma’da oturan Papa Yedinci Greguvar’a elçiler gönderdi. Papaya, batı devletlerinin yardımına muhtaç olduğunu bildirdi. Eğer bu yardım gelmezse, İstanbul Türklerin eline geçecek ve Doğu Roma İmparatorluğu tarihe karışacaktı. Papa, Ortodoksların Katolik kilisesine müracaatını kendi menfaatine uygun buldu. İleride bu iki kilisenin birleşeceğini düşündü. Bu sebeple Batı Avrupa devletlerinden 40,000 kişilik bir ordu toplanılarak İstanbul’a gönderilmesi için çok çalıştı. Fakat muvaffak olamadı.

    Bizans’ı korku sardığı sıralarda, Kılıçarslan durmadan donanma yaptırıyor; bir an öne İstanbul’u Türk topraklarına katmayı arzu ediyordu. O devirde Avrupa’da dinî taassup çok şiddetli idi. Papazların halk üzerinde büyük tesirleri vardı. Bütün papazlar, Hazret-i İsa’nın doğduğu mukaddes Kudüs şehrini İslamların elinden kurtarmak için halkı haçlı seferine teşvik ediyorlardı. Bilhassa Fransa’da kurulmuş olan Kloni tarikatının halk üzerinde etkisi büyüktü.
    1095 tarihinde Fransa’nın Klermon şehrinde Papa İkinci Urban, ruhanî bir meclis topladı. Bu meclise on dört başpiskopos, iki yüz elli piskopos, dört yüzden fazla papaz katıldı. Ayrıca birçok da şövalye bulundu. Bu ruhanî meclis, Kudüs’ün İslamlardan alınmasına karar verdi. Bu işe ön ayak olan Piyer Lermit adında bir papazdı. Buna Yoksul Gotye adında bir şövalye de katıldı. Bunların teşvikiyle Avrupa’da büyük bir haçlı ordusu hazırlandı. Bu sel Anadolu’ya akmak üzere idi. Bu seli Kılıçarslan nasıl durdurabilecekti?

    Haçlı ordusunun sayısı altı yüz bin kişi idi. Haçlı ordusu muhtelif Hıristiyan milletlerinden kurulmuş olup, içinde ihtiyarlar, gençler ve kadınlar da bulunuyordu. Hepsi göğüslerine birer kırmızı Haç takmışlardı. Bu haçlı ordusunun önünde eski Cermen efsanelerinde mukaddes sayılan bir Keçi ile bir de Kaz bulunuyordu. Bu insan seli Batı Avrupa’dan yaya olarak Bizans’a geldi. Bizans imparatoru bu kalabalıktan ürkerek bunların hepsini Anadolu yakasına geçirtti.

    Kılıçarslan, Anadolu’ya çıkan bu korkunç afet karşısında soğukkanlılığını muhafaza etti. Neye mal olursa olsun, bu müstevli kuvvetlere karşı Türkün öz yurdu olan Anadolu’yu müdafaa etmeğe ant içti. Kılıçarslan, bu büyük kuvvetlere karşı bir gerilla harbi yapmaya karar verdi. Türk kuvvetlerini muhtelif çetelere ayırdı. Şehirlerde bulunan halkı dağlara ve yaylalara çıkarttı.

    Ambarlarda ne kadar zahire varsa yaktı ve suları da zehirletti. Selçuk askerleri baskın halinde grup grup haçlıların üzerine atılarak ilk çıkan kafileyi bir anda imha etti. Fakat arkadan daha büyük kuvvetler Anadolu’ya çıktılar. Kılıçarslan o büyük kuvvetleri de Eskişehir ovasında yıprattı. Bundan sonra kuvvetleriyle Çorum’a çekildi. Bu durum karşısında bütün Anadolu Türkleri top yekün silaha sarıldı. Saadetini yıkanlarla kanlı mücadelelere girişti. Bu tarihte eşine az rastlanır bir vatan müdafaası idi. Askerî kıtalar her tarafta bir şimşek gibi çakıyorlar; düşmanın yurt tutmasına imkan bırakmıyorlardı. Anadolu şehir ve kasabalarında büyük bir yangın vardı.

    Bu kıyametin içine girenler de şaşırıp kaldılar. Bunlar nasıl bir millet! Vatanlarını canla başla ne şekilde müdafaa ettiklerini görüp öğrendiler. Nihayet haçlılar kırıla kırıla bir geçit bularak Kudüs’e gidip bir Latin Krallığı kurdular. Fakat güzel Anadolu’da yerleşemediler. Çünkü buranın bekçileri yüksek vatansever ve kahraman Türklerdi. Kumandanları da Kılıçarslan gibi cesur bir yiğitti.

    Türkler bu şekilde Anadolu için kan döktüler. Bu sebeple Anadolu toprakları Türkün kanıyla yoğrulmuş bir ana vatandır. Kılıçarslan’ın haçlılara karşı kazandığı zaferler onun adını Türk tarihinde ebediyen yaşatmaya kafi gelmiştir. Onun hayatı büyük destandır. Tarih onun (Ebulgazi) unvanını vermişti.
    Sekiz buçuk ay süren bu kanlı mücadeleden sonra Birinci Kılıçarslan Konya Sarayına yerleşti. Bir sabah sarayından çıkıp bir meydanda toplanmış binlerce esirin arasından geçerken bir ses yükseldi.

    -Bizler ne olacağız?
    Kılıçarslan sesin geldiği tarafa baktı. Bu sözü söyleyen genç ve güzel bir esir kızdı. Ona:
    -Kimsin, ne istiyorsun? Diye sordu.
    Esir kız:
    - Savaşta esir düşen Efon Ejyid’in kız kardeşi İzabella’yım. Bir an önce vatanıma dönmek istiyorum! Dedi.
    Kılıçarslan şöyle mukabele etti:
    -Biz Türkler, yurdumuzda oturanlara çıkıp gidin! demeyiz, ve yurdumda din ve adetiniz üzere hür yaşayabilirsiniz. Fakat arzu ettiğiniz gün de yurdunuza dönebilirsiniz. Ben vatan hasretini takdir edenlerdenim...
    Hiç beklemediği şekilde bir cevapla karşılaşan dilber Fransız kız, hem hayrette kaldı, hem de çok sevindi. Kılçarslan, yiğit olduğu kadar da yakışıklı bir Türk delikanlısı idi: bu esire Kılıçarslan’ın yüzüne dikkatli bakarak:

    -Sizi nerede ziyaret edip minnet ve şükranlarımı bildirebilirim? Diye sordu.
    -Her saat, nerede bulunursam!

    Meydana toplanmış olan bütün esirler Türk Hakanının bu yüksek kalpliliğine hayran kaldılar. Teşekkür makamında hepsi birden boyun kestiler. Kılıçarslan bütün esirlere harçlık verilmesini emretti. Eğlence yerlerine gitmelerine de izin verdi. Bir müddet sonra da bu haçlı ordusunun esirleri grup grup memleketlerine iade edildiler. Bu kanlı mücadeleden muzaffer çıkan Kılıçarslan sarayında eşi Sevindik Hatun ve çocukları Şehinşah ve Mesut adlı iki oğlu ve Aydın adındaki kızı ile mesut ve tatlı günler yaşadı.

    Fakat Kılıçarslan, Suriye’de yaptığı bir savaştan dönerken 1106 tarihinde Fırat Nehrine düşerek boğuldu.
     
  11. Uygu

    Uygu New Member


    Sultan I. Kılıçarslan'ın oğlu Anadolu Selçuklu Devletinin 3. Sultanıdır. Babasının sağlığında Musul valiliği yaptı.

    Babasının, Emir Çavlı, Artukoğlu İlgazi ve Suriye meliki Rıdvan'ın kuvvetleriyle Habur Nehri kenarında yaptığı muharebede yenilerek, nehre düşüp boğulması sonucu Emir Çavlı tarafından esir alınarak İsfahan'a götürüldü.

    1110 yılında esaretten kurtulan Şehinşah, Konya'ya gelerek tahta geçti. Şehinşah'ın ve Kayseri emîri Hasan Beyin büyük gayretlerine rağmen, Bizanslıların zulmünden kaçan Batı Anadolu'daki Türklerin,
    Orta Anadolu yaylalarına çekilmesi durdurulamadı.

    1116 yılında Danişmendliler, Sultan Şehinşah'ı tahttan indirip, Şehzade Mesud'u sultan ilan ettiler.
     
  12. Uygu

    Uygu New Member


    Anadolu Selçuklu Devletinin dördüncü sultanı. Birinci Kılıç Arslan’ın oğlu olup, 1096 yılında doğdu. İyi bir tahsil, terbiye ve tâlim görerek yetişti. Devlet idâresinde tecrübe sâhibi olabilmesi için Kayseri emirliğine tâyin edildi.

    Babasının 1107’de ölümünden sonra iki sene sultanlık yaptı. Ağabeyi şehinşâh’ın İran’dan Anadolu’ya dönerek Malatya’da kendisini sultan îlân etmesi, Sultan Mesud’a saltanatının meşrûiyetini kaybettirdi. şehinşah’ın Konya’ya gelmesi üzerine Kayseri’ye çekildi. Kayınbirâderi Melik Gâzinin desteğini sağladı. 1116
    yılında gerekli gücü temin edince Konya tahtını tekrar elde etti. Fakat kardeşi Arab’ın sultanlığını tanımaması, başlangıçta hâkimiyetinin Konya ve Kayseri dolaylarına inhisâr etmesine sebep oldu.

    Sultan Mesud, Süleymân şah ve Birinci Kılıç Arslan gibi Anadolu’yu tek elde birleştirmek istedi.Danişmendlilerle berâber Bizans saldırılarına karşı başarı sağladı. Melik Mehmed’in ölümüyle Danişmendliler arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklardan istifâde ederek Ankara, Çankırı ve Kastamonu havâlisinde Selçuklu hâkimiyetini yeniden kurdu.

    1144’te de, Malatya ve Elbistan’ı zapt ederek Anadolu’da Selçuklu üstünlüğünü sağladı. Göçebe Türkmenleri, Gediz ve Menderes havâlisinde yerleştirdi. Haçlıların elinde bulunan Maraş ve Göksun gibi kaleleri kurtarmaya teşebbüs etti. Bizans İmparatoru Manuel, Türkiye Selçuklularını ezmek için Konya’ya yürüdü.

    Sultan Mesud, Bizanslıları yendiyse de bundan faydalanamadan İkinci Haçlı Seferi başladı. Sultan Mesud, Mukaddes Roma-Cermen İmparatoru Üçüncü Konrad idâresindeki Haçlı ordusunun büyük bir kısmını Eskişehir yakınlarında perişân etti. Konrad İznik'e çekilirken, güneye sarkan kalıntılarını da Sultan Mesud, Toros geçitlerinde ortadan kaldırdı. Fransa Kralı St. Louis komutasında ilerleyen Haçlı kolunu ise Yalvaç civârında
    yenen Sultan Mesud, bu zaferleriyle Türkiye Selçukluları Devletinin şânını ve kendi nâmını bütün dünyada yüceltti. Abbâsî halîfesi, Selçuklu sultanına hil’at
    ve sancak gibi hâkimiyet alâmetleri göndererek kendisini tebrik etti.

    İkinci Haçlı Seferi sonunda Antalya’dan gemiye binerek Suriye’ye geçen Fransa Kralı St. Louis’in ordusunun artıkları, Türklerin hücumları ve Rumların yağmaları, açlık vehastalıkla perişan oldu. Türkler, bu Haçlılara acıyarak kendilerine ekmek ve para dağıttılar. Türklerin şefkat ve merhametini gören 3000’den fazla Frenk, Müslüman oldu. Rumların hıyânetini ve Türklerin insanlığını anlatan bir Haçlı yazar: “Ey hıyânetten daha zâlim olan merhamet!” feryâdıyla Türklerin, şefkat ve iyilikleriyle Haçlıların dinlerini satın aldıklarını, bununla berâber din değiştirme husûsunda hiçbir baskı yapmadıklarını da ilâve eder.

    Böylece, Bizanslılara dindaş diye yardıma gelen Haçlılar, bu seferler sonunda Rumlara düşman ve Türklere hayran olarak döndüler. Sultan Mesud, bu başarılarından sonra Suriye’de ve Maraş civârında Haçlıları yenerek Maraş, Göksun, Antep, Raban ve Delûk’ü alarak Frenkleri kovdu. Danişmendlileri kendisine bağladı. Klikya Seferine çıktıysa da yarıda kaldı.

    1155’te ölmeden önce büyük oğlu Kılıç Arslan’ı veliaht tâyin etti ve ülke topraklarını üç oğlu arasında paylaştırdı. Birinci Rükneddîn Mesud, Amasya civârında, medrese, han, hamam ve imâretle îmar ettiği Simre kasabasındaki türbesine defnedildi. Kırk yılı aşan saltanat süresinde, Bizans ve Haçlı seferlerine karşı koyarak, Türk-İslâm nüfuzunun Anadolu’da hâkimiyetinin ve İslâm âleminin bekçiliğini yapan Sultan Mesud, Anadolu’yu Türkler için vatan hâline getirdi. Batı kaynakları, târihte ilk defâ onun devrinde Anadolu’dan Turchiae (Türkiye) adıyla bahsettiler.

    Adâleti ve sağlam idâresi sâyesinde, Hıristiyanları bile Bizans’tan koparıp kendisine bağladı. Anadolu’da Selçukluların köklü îmar faaliyetleri de onunla başladı.
     
  13. Uygu

    Uygu New Member


    Türkiye Selçuklu Devletinin beşinci sultânı. Birinci Kılıç Arslan’ın torunu ve Birinci Mesud’un oğludur. İkinci Kılıç Arslan, babasının sağlığında, 1144 senesinde Elbistan meliki oldu. İkinci Haçlı seferinden sonraki savaşlara katıldı. Elbistan melikiyken hâkimiyetini genişleterek, Maraş, Göksun ve Anteb’i idâresine aldı. Birinci Mes’ûd vefât etmeden önce, oğullarını, töreye göre, ülkesinin değişik bölgelerinin idâresine tâyin etti. İkinci Kılıç Arslan’a Konya düştü. Sultan Mes’ûd, daha sağlığında Kılıç Arslan’ı muhteşem bir merâsimle taç giydirip, 1155 senesinde tahta geçirdi. Bütün oğullarına ve komutanlarına da bî’at ettirdi. Sultan Mes’ûd’un 1156 senesinde vefâtıyla, Kılıç Arslan Türkiye Selçuklu Devleti sultânı oldu.

    Kılıç Arslan, ülke içinde sükûneti ve komşu Türk beyleriyle anlaşma sağladıktan sonra, güney sınırını tehdit eden Ermeni Prensi Stepher’e karşı 1156 yılında sefere çıktı. Hâkimiyeti altındaki yerlerde İslâmiyetin adâletini tesis ettirip, yerli gayrimüslim ahâlinin bile teveccühünü kazandı. Daha sonra batıya yönelen Kılıç Arslan, 1159 senesinde Eskişehir yakınlarında Bizans İmparatoru Manuel’in kuvvetlerini yenip, bölgeden uzaklaştırdı.

    Meşhur Bizans oyunları ile Türkleri birbirine düşürme siyâseti tâkip eden Bizans İmparatoru Manuel ile görüşmek için İstanbul’a giden Kılıç Arslan’a, bu ziyâreti sırasında çok îtibâr edildi. Bizanslılarla yapılan anlaşma gereğince batı sınırlarını emniyete alan Kılıç Arslan, Anadolu birliğini kurmak için teşebbüse geçti. Elbistan, Dârende ve çevresini, Kayseri ile Zamantı bölgesini ve Malatya’yı Danişmendlilerden; Ankara ve Çankırı’yı da kardeşi Şehinşah’tan aldı. Sivas, Niksar ve Tokat’ı zaptedip, Danişmendli Beyliğini 1178’de ortadan kaldırarak, Anadolu’da birliği sağlayıp, batıya rahatça dönebilecek duruma geldi.

    Kılıç Arslan, doğudaki faaliyetlerini tamamladıktan sonra, Bizans sınırına yerleştirdiği Türkmenlere gazâ akınları yapmalarını emretti. Akıncılar; Denizli, Kırkağaç, Bergama ve Edremit’e kadar yıldırma ve yıpratma faaliyetlerinde bulundular.

    Bütün bunlar Bizans İmparatoru Manuel’in dikkatinden kaçmıyordu. Danişmendlilerin Sivas şûbesi hükümdârı Melik Zünnûn, Amasya taraflarından Kılıç Arslan’a karşı yardım edeceği vâdiyle Manuel’i Türkiye Selçuklu Sultânı ile savaşa teşvik etti. Bizans İmparatoru Manuel, Bizanslılardan başka Frank, Macar ve Peçeneklerden kurulu yüz bin kişilik ordusuyla, her ne pahasına olursa olsun, Türkiye Selçuklu Devletini ortadan kaldırmak için harekete geçti. Bizanslıları yakından tâkip edip, orduyu her zaman teyakkuz hâlinde bulunduran Kılıç Arslan buna dâimâ hazırdı. İki ordu göller bölgesinde karşılaştı. Kılıç Arslan az sayıdaki kuvvetleriyle sahte ric'at taktiğini tatbik etti ve Miryokefalon Vâdisinde Bizans ordusunu Türk akıncıları çevirme harekâtıyla sardı.


    Eylül 1176 senesinde yapılan bu savaşta Bizans ordusu imhâ edilerek beş bin araba dolusu silâh, malzeme, erzak ve mücevherâtı ganîmet aldılar (Bkz. Karamukbeli Meydan Muhârebesi). Bu savaş sonunda, Türklerin Anadolu’dan atılamayacağı Bizanslılara iyice öretilip, Türk vatanı muhâfaza edildi. Sınırdaki statüyü korumayı ve yıllık vergiyi vermeyi kabûl eden Manuel, İstanbul'a dönünce anlaşmaya uymadı. Kılıç Arslan, anlaşmanın kuvvet yoluyla tatbikine teşebbüs etti. Türk akıncıları, zafer sonrasında Uluborlu, Eskişehir, Kütahya ve havâlisini 1182’de
    zaptettiler. 1183’te Denizli dâhil Ermeni hâkimiyetini ortadan kaldırarak Silifke’yi fethettiler.

    Mücâdeleli, uzun ve başarılı bir saltanat hayâtından sonra yaşlanıp yorulan Sultan İkinci Kılıç Arslan, on bir olunu ülkesinin değişik bölgelerinin idâresine tâyin etti. Kılıç Arslan, Konya’da oturuyor, ülkeyi veziri İhtiyârüddîn Hasan idâre ediyordu. Kardeşler arasında hâkimiyet mücâdeleleri başladı. Kardeş mücâdelelerinin silâhlı kavgaya dönüştüğü esnâda, Eyyûbîler Devletinin kurucusu Selâhaddîn Eyyûbî, 1187 senesinde Haçlıların elinden Kudüs’ü alınca, Avrupa’da tekrâr Müslümanlar üzerine sefer hazırlıkları başladı.

    Almanya imparatoru ile İngiltere ve Fransa krallarının idâresindeki Üçüncü Haçlı Seferinde, Alman ordusu karadan Anadolu üzerinden Kudüs’e ulaşmak istiyordu. Kılıç Arslan, devletin buhranlı ânında Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa ile, Anadolu’yu tahrip etmeden Sûriye’ye inmelerini şart koşarak, anlaşma yaptı. Fakat, Alman ordusunun Akşehir’de Türklere saldırıp yenilmesi, Almanların Konya’ya girip şehri tahrip etmelerine sebep oldu. Konya’da beş gün kalan Almanlar, Sûriye’ye gitmek için hareket ettiler .Kılıç Arslan, oğlu Gıyâseddîn Keyhüsrev’in yanında seksen yaşındayken 1192 senesinde vefât etti.

    Anadolu Selçuklu Devletinin en büyük hükümdârlarından olan İkinci Kılıç Arslan, Anadolu’da millî birliği tesis için çalıştı. Miryokefalon Meydan Muhârebesini kazanarak, Türkiye’nin Türk yurdu olarak kalmasında mühim rol oynadı. Tâkip ettiği iskân siyâseti ile Türkmenlerin yerleşik hayâta geçmelerini sağladı.
     
  14. Uygu

    Uygu New Member


    Türkiye Selçuklularından Sultan İkinci Kılıç Arslan’ın oğullarının en küçüğüdür. Doğum târihi bilinmemektedir. Babası İkinci Kılıç Arslan, yerine en layığını tesbit etmek için ülkesini 11 oğlu arasında taksim edince, Keyhüsrev’e de Uluborlu ve civârını verdi (1182).

    Keyhüsrev, bölgede kendi adına para bastırdı. Hutbeyi babasından sonra Melik unvânıyla kendi adına okuttu. Haçlılara karşı başarılı savaşlar yaptı(1190).BabasıileağabeyiKutbeddîn Melikşah arasındaki anlaşmazlıkta babasını destekledi. Babası tarafından veliahd îlân edildi. Babası ile birlikte hareket edip Konya’yı Kutbeddin Melikşah’tan aldı. Melikşah’ı Aksaray’da kuşattığı sırada babasının ölümü üzerine Türkiye Selçukluları tahtına çıktı(1192). Melikşah’ın da Aksaray’da ânî vefâtı, diğer ağabeyleri Mesut ve Süleymân Şahları birbirine düşürdü.

    İçte rahatlayan Keyhüsrev, Bizans üzerine sefer düzenleyerek Menderes Vâdisine kadar bölgeyi ele geçirdi. Fakat bu sırada Rükneddîn Süleymân Şah güçlenerek, Konya üzerine yürüdü. Keyhüsrev, kendisinin ve yanındakilerin canlarına dokunulmaması şartı ile tahtı terk edip Trabzon’dan deniz yoluyla İstanbul'a gitti. Bizans İmparatoru Üçüncü Aleksios Angelos’a misâfir oldu (1196). Lâtinlerin İstanbul'u işgâli üzerine İznik yakınlarında bir kaleye çekildi (1204). Aynı yıl, ağabeyi Rükneddîn Süleymân Şahın ölümü ve küçük yaştaki Üçüncü Kılıç Arslan’ın tahta geçirilmesi üzerine Konya tahtına dâvet edildi. Ordusuyla yaptığı Konya kuşatmasında başarısız olup Ilgın’a çekildi ise de, Konya ve Aksaray halkının dâvetiyle tahta çıktı(1205). Yeğeni Üçüncü Kılıçarslan ve yakınlarını Gavele Kalesinde muhâfaza altına aldı.

    Devlet işlerini düzene koyup birliği sağladı. Eyyûbî melikleri, Artuklular, Mengücükler gibi bağlı beylikler, itâatlerini bildirdiler. Büyük oğlu Keykavus’u Malatya’ya, diğer oğlu Keykubad’ı da Tokat’a melik yaptı. Trabzon Rum İmparatoru Aleksios Komnenos’u yenerek kuzey ve doğu ticâretini emniyete aldı. Antalya’yı ele geçirdi (1207). Kilikya üzerine bir sefer yapıp Pertus Kalesini aldı (1209). İznik İmparatorluğunu ele geçiren Theodoros Leskaris’ten tahtı gerçek sâhibi Aleksios’a geri vermesini istedi.

    Olumsuz cevap alınca Alaşehir üzerine yürüdü. Burada yapılan savaşı Selçuklu ordusu kazandı ise de çıkan kargaşada Sultan bir Bizanslı tarafından öldürüldü (1211). Bu haber yayılınca ordu dağıldı. Yerine oğlu Birinci İzzeddîn Keykavus sultan oldu. Bizanslılarla sulh yaptı.

    Sultan Birinci Gıyâseddîn Keyhüsrev, âdil, âlim bir sultandı. Zamânında Selçuklu devletinin birliğini sağladı. Memleket huzur ve sükûna kavuştu.
     
  15. Uygu

    Uygu New Member

    Türkiye Selçuklularından Sultan İkinci Kılıç Arslan’ın oğullarındandır. Doğum târihi bilinmemektedir. Babası İkinci Kılıç Arslan, yerine en layığını tesbit etmek için ülkesini 11 oğlu arasında taksim edince, Tokat Melikliği verildi.

    Kardeşi Birinci Gıyâseddîn Keyhüsrev'e isyan etti; 1196 yılında Konya'yı zaptetti ve saltanatını ilan etti. Birliği sağladıktan sonra Bizans'ı tekrar senelik vergiye bağladı. İç mücadelelerden yararlanarak hudut tecavüzlerine başlayan Ermenileri cezalandırdı.

    Gürcüler, Saltukluların zayıflamasından istifade ederek, Erzurum'a kadar gelince, Doğu Seferine çıktı. 1201 yılında, Saltuklu Devletine son verdi. Artuklular ve Mengücüklerden aldığı yardımla, Erzurum'dan Gürcistan üzerine sefere çıktı. Sarıkamış yakınlarında, Gürcü-Kıpçak ordusunun baskınına uğradı ve mağlup oldu.

    Tekrar Gürcistan seferine çıktıysa da, yolda hastalanarak 6 Temmuz 1204 tarihinde vefat etti. Konya'da Künbedhane'ye defnedildi.
     
  16. Uygu

    Uygu New Member

    İzzeddîn unvânlı Türkiye Selçuklu sultanı. İkinci Rükneddîn Süleymân Şah'ın (1196-1204) oğludur. Babasının Temmuz 1204 yılında vefâtı üzerine Nuh Alp ile
    dişer emirler ve devlet adamları tarafından çocuk yaştaki Kılıç Arslan, Konya tahtında sultan îlân edildi. Türkmenlerin desteğindeki amcası Gıyâseddîn Keyhüsrev’e karşı tahtı koruma mücâdelesine girişti. Zamânında Danişmendli
    Türkmenleri, Isparta Kalesini fethetti.



    Saltanatı 1205 yılı başına kadar süren Üçüncü Kılıç Arslan, Konya ahâlisinin dâveti ve Türkmen kuvvetlerinin desteğinde Türkiye Selçuklu Devleti başşehrine taarruz eden Gıyâseddîn Keyhüsrev’i yendi. Geri çekilen amcası Gıyâseddîn Keyhüsrev, daha sonra Konya ahâlisinin yardımıyla Kılıç Arslan’ın yerine tahta çıkarıldı. Kılıç Arslan ve mâiyeti Gevele Kalesinde ikamete mecbur edilip orada vefât etti. Üçüncü Kılıç Arslan’ın saltanatı, sekiz ay kadar devâm etti.
     
  17. Uygu

    Uygu New Member


    Anadolu Selçuklu sultanı, Sultan Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev’in oğlu. Doğum tarihi bilinmemektedir. Çok iyi bir tahsil ve terbiye ile yetiştirildi. Türk-İslam an’anesine göre Emir Seyfeddin, Ay-Aba ve Emir Bedreddin Gevhertaş kendisine atabeg tayin edildi. Ana dili olan Türkçe'nin yanında, Farsça, Rumca ve Arapça öğrendi. Ayrıca yüksek İslami ilimleri ve astronomiyi öğrendi. 1205’te Tokat’ın melikliğine (valiliğine) tayin edilerek devlet idaresini öğrendi ve tecrübe sahibi oldu.

    Babasının vefatı üzerine Sultanlığa ağabeyi birinci Keykavus seçildi. Bunu kabul etmeyip tahta geçmek isteyen Keykubad, Erzurum meliki Tuğrul şah ile anlaşarak Kayseri’deki ağabeyinin üzerine yürüdü. Fakat taraftarları ağabeyi ile birleşince Ankara Kalesine sığındı. Keykavus, Ankara Kalesini kuşatarak Keykubad’ı ele geçirdi ve Malatya’daki Minşar Kalesine hapsetti.

    Keykavus’un ölümü üzerine 1220 yılında tahta çıktı. Onun genişleme ve büyük devlet haline gelme siyasetine devam etti. Önce, Ermenilerle Doğu Latinler arasındaki çatışmadan faydalanarak Ermenilerin elindeki Kalonoros Kalesini aldı. Yeniden inşa edilen ve sağlam surlarla çevrilen şehre Sultan’ın ismine izafeten Alâiye (Alanya) ismi verildi.

    Bu sırada Artuklulardan Diyarbekir hükümdarı olan Mes’ud’un Keykubad adına okunan hutbeyi kaldırması üzerine buraya Mubarezeddin Çavlı kumandasında bir ordu gönderdi. Bu ordu, Mesud’un ordusunu yendi ve Çemişgezek gibi bazı kaleleri ele geçirdi. Ayrıca, Eyyubî hükümdarı Melik Eşref’in yardımcı olarak gönderdiği kuvvetleri de bozguna uğrattı. Bundan sonra, Eyyubîlerle iyi geçinmek isteyen Alaeddin Keykubad esir aldığı Eyyubî kumandanlarını serbest bıraktı. Aynı şekilde Melik Mesud’u da bazı hediyeler mukabili yerinde bıraktı.

    Sultan Alaeddin, Trabzon-Rum İmparatorluğunun gücünü kırmak için Sinop’ta bir donanma kurdu. Bu arada Selçuklu tüccarlarının şikayetleri üzerine Kastamonu emiri Hüsameddin Çoban’ı Karadeniz donanmasıyla Kırım Seferine memur etti. Emir Çoban önemli bir ticaret şehri olan Sugdak’ı fethetti. şehirde bir cami inşa ettirdi ve askerlerini yerleştirdiği bir garnizon kurdu. Ruslar, Sugdak’ın Selçuklu hakimiyeti altına girmesini tanımak zorunda kaldılar.

    Güneyden gelen ticaret yollarını tehdit eden küçük Ermenistan krallığını cezalandırmak üzere Mübarezeddin Çavlı ve Mübarezeddin Ertokuş kumandasında bir ordu göndererek İçel’i devletin toprakları arasına kattı. 1226-28 tarihleri arasında Mengücüklerin başına geçen Davud şah bin Behramşah’ın Anadolu Selçukluları aleyhine Tuğrul şah, Harezmşah Celaleddin Mengüberti ve Ismail reisi Alaeddin’le ittifak ettiğini duyan Alaeddin Keykubad, bunlara karşı harekete geçerek Erzincan, Kemah ve Şebinkarahisar’ı devletine kattı.

    Bu esnada Celaleddin Mengüberti Ahlat’a saldırdı. Bunun sonucu Yassıçimen’de 1230’da vuku bulan savaşta Celaleddin’i büyük bir yenilgiye uğrattı ve Erzurum’u kolayca ele geçirdi. Ancak, Türk ve Müslüman devletler arasında vuku bulan bu savaşlar, Anadolu'ya doğru harekete geçen Moğolların işini kolaylaştırmaktan öte bir işe yaramadı. Bilhassa Harezmşahların gücünün kırılması, Moğollar önünde durabilecek önemli bir kuvvetin ortadan kalkmasına sebep oldu.

    Nitekim, Gergoman Noyan komutasındaki Moğollar Sivas’a kadar gelerek, buraları yakıp yıktılar. Selçuklu kuvvetleri, Moğolları Erzurum’a kadar takip ettiyse de yetişemedi. Bu Moğol akınının, Gürcü kraliçesi Rosudan’ın tahrikiyle meydana geldiğinin anlaşılması üzerine, Gürcistan’a sefer düzenlendi. Gürcülerle yapılan savaşlarda, Gürcü kuvvetleri bozguna uğratıldı ve yapılan anlaşmayla Gürcistan’da bazı kaleler, Anadolu Selçuklu Devletine bırakıldı.

    Moğol tehlikesini gören Alaeddin Keykubad, doğu sınırlarını sağlamlaştırdı. Bu sağlamlaştırma esnasında Ahlat fethedildi. Ancak bu fetih, Eyyubîlerle arasının bozulmasına yol açtı. Eyyubîlerin gönderdikleri orduyu, Torosların güneyinde yenerek, Harput ve Urfa’yı ele geçirdi. Vefatından önce gelen Moğol elçilerini ustaca idare ederek, Anadolu’yu Moğol istilasından kurtardı. 1237’de Kayseri’de vefat etti.

    Alaeddin Keykubad, büyük bir siyasetçi ve asker olduğu kadar da ilim adamıydı. Âlimleri sarayında toplar, onları korurdu. Saltanatı müddetince Anadolu’da geniş çapta imar hareketlerinde bulundu. Yaptırdığı kervansaray, kale ve sarayların kalıntıları Anadolu’nun muhtelif yerlerinde hala bulunmaktadır.
     
  18. Uygu

    Uygu New Member

    Türkiye Selçukluları sultanı. Birinci Alâeddîn Keykubad’ın büyük oğludur. 1228 yılında Atabeyi Mübârizüddîn Ertokuş’la birlikte Erzincan’a gönderildi. Küçük kardeşi Kılıç Arslan veliaht olmasına rağmen, İkinci Keyhüsrev, babasının ölümü üzerine Türkiye Selçukluları sultanı oldu (1237).

    İkinci Gıyâseddîn Keyhüsrev’in ilk yılları, saltanat kavgalarıyla geçti. Bu sırada Moğol zulmünden kaçan göçebe Türkmenler, doğu tarafından Anadolu’ya girdiler ve çeşitli bölgelerde iskân edildiler. Bid’at bilmeyen hâlis Müslüman Türklerin sâfiyetinden ve çeşitli sıkıntıları olan kesif göçebe nüfustan faydalanmak isteyen kötü kimseler türedi. Peygamberlik iddiâsı ile ortaya çıkan Baba İshak, göçebelere yeni bir devir müjdeleyerek bâzı câhil Türkmenleri etrâfında topladı. Babaîler adıyla tanınan bu Türkmenler, isyân ederek, birçok beldeyi tahrip ettiler. 1240 senesinde Kırşehir’in Malya Ovasında yapılan savaş sonunda Babaîler mağlûp edilerek, isyân bastırıldı.

    Anadolu’da Babaî isyânından hemen sonra Moğol istilâsı başladı. Sultan İkinci Gıyâseddîn Keyhüsrev, Moğol istilâsını durdurmak için harekete geçti. Sivas’ın doğusundaki Kösedağ mevkiinde Moğolları karşıladı. Moğollar, Selçuklu öncü kuvvetlerini, bir manevra ile perişan edince, ordu geri çekildi Geri çekilme ile 1243 senesi Temmuz ayında bozgun başladı. Moğollar Kayseri’ye kadar geldiler. Müstahkem Kayseri şehri, şiddetli hücumlar netîcesinde teslim oldu.

    Moğollar, Kayseri’de büyük katliâm ve yağma yaptılar. Moğol komutanı Baycu Noyan, senelik vergi karşılığında antlaşmaya râzı edildi. Gıyâseddîn Keyhüsrev ise, Menderes taraflarına gitmişti. Antlaşmadan sonra Konya’ya geldi. 1246 yılında Kilikya üzerine sefere giderken Alanya’da vefât etti.

    Gizli Tarih(Alıntı)
     

Bu Sayfayı Paylaş