Yüreğim Ortadan Kayboldu,

'Aşk ve Sevgi' forumunda sha. tarafından 13 Eyl 2009 tarihinde açılan konu

  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Sahi(ci) bir rüya gördüm dün gece… Kadın, karanlıklardan kurtarma vaadiyle kandırdığı güneşi ışığını tamamen tükettikten sonra göğsündeki kör kuyuya itiyordu… O izbe mezarlık kadraja girdiğinde hazırlıksızdı… Tedariksiz yakalandı da denebilir… Ağır ağır yürüdü adsız kabrime doğru… Eğildi alın sürdü… Eğildi yüzünü döktü… Çıldırmak işten değildi… Tabutun üst kapağını araladığında kendisiyle karşılaştı… Sarıldı, kokladı, helalleşti! Cesedimi gömdüğü toprakla teyemmüm etti… Ölümümün refakatçisiydi sanki… Uyanmamalıydım can… Gözlerimi sorgusuz sualsiz açmamalıydım… Çünkü gözlerimin vakti hayli geçti…”

    Bak makber kan!
    Hayatın ardı arkası kesilmiş bak!
    Azalıyorum görüyor musun?

    Çocukken bana “-Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorulduğunda “-Hiç” yanıtını verirdim omuz silkerek… Haklı da çıktım… Şimdi herkesin gıpta ettiği koca bir hiçim… İçimde yanlış giden bir şeyler var… Yüreğim ortadan kayboldu mesela… Şüpheler Tanrının üzerinde yoğunlaşıyor delil olmasa da… Dün gece, asırlar geçti üzerinden belki ama yemin ederim ki dün geceydi… Yer gök başıma yıkıldı sanki… Duvarlarımı temize çekiyordum ten renginle… Seni duydum, bağıra çağıra susuyordun… Bilirim gürültülüdür suskunluğun çığlıkların aksine sessiz, sedasız… Odamdaydı bir daha sana asla dokunamamak ihtimali… Soru işaretleriyle boğuştum önce… Ardından ünlemler önüme dikildi… Noktalandım! Saat seni sen geçiyordu… Zamanın ötesi berisi sendin ve geç kalmamıştık bana kalırsa… Bana kalmadı… Aynaya bakacak yüzüm yoktu artık… Yerle birdim! Kimi kandırıyorum ki bir bile etmezdim… Yine de birebirdim gönül eylemeye… Hem soytarıydım hem de güldürmem gereken o aksi kral… Bayrakları yarıya indirdim kumdan kalelerimde… Yas nedeniyle ara verdim yaşamaya… Hayatla (göbek) bağımı kopardım… Nicedir elim gitmiyordu kaleme… Kâğıtlar da hallerinden memnundu… İlham perilerim sihirli değnekleriyle tatmin ediyorlardı kendilerini nicedir… O sıra ben bay mükemmeli oynuyordum… Devlet televizyonunda ‘Bir programımızın daha sonuna geldik’ derken suretlerine sahte ifadeler uyduran spikerlerden farksızdım… Fiyatımdaydı farkım! Zarardaydım ben, sağlığa da zararlıydım ayrıca… Üzerime yapıştırılmış beni kullanacak olanlara yönelik uyarılara rağmen çok revaçtaydım… Her Pazar yenil(en)iyordu et(iket)im… Kader karşısında hep deplasmandaydım… İlk maçı kesin kaybedeceğimden dolayı rövanştaydım… Elverişsiz hava koşulları nedeniyle rötarlıydım… Hükmüm düştü adaletin killi avuçlarından… Küçük dünyamın sınırları içerisinde firardaydım… Özgürlüğümden ödün vermezdim asla… Evet intiharla birlikte anılıyordu ismim… Birlikten bu kez zaaf doğuyordu… Yatağımın başucunda hazırda bekletilen ambulanslar susturamıyorlardı sirenlerini… Hâlihazırda aşk el değmeden üretilmiş bir jiletti… Keskinliği bileklerimde tescillenen… Acı mı? siz beni bir de ölürken görün diyerek söylenirken etrafımdakilere… Aşkın bizzat kimseyi incitmeyeceğini de iyi biliyordum…“Amores Perros” filmini sahneliyordum bir bakıma ve zihnimi eşeliyordu sevdiklerimin köpekler kadar vefalı olamadığı düşüncesi… Hepsi bu! At izi it izine karışmıştı benim kulvarlarımda… Arkalarında sadece bir toz bulutu bırakıyorlardı ömrümden geçenler, öylesine uğrayanlar, fazla kalamayacağım klişesiyle söze başlayanlar, sözde kalanlar, sözünde durmayanlar, sözler…

    Gözyaşı koleksiyoncusu, satırlarımı dinle… Sana gelip de beni sorarlarsa eğer yok de lütfen… Korkma kimseyi yanıltmış olmazsın… Yalandan daha kötüsü de varmış anlıyorum şimdi… Bir yalanı sürdürmek mesela, durmaksızın… Durmak senin sızın… Seni hangi trafik işareti yolun karşısına geçirebilir ki artık… Yol zor bulunursa ilerlemek de göze alınmıyor haklısın… Alınmıyorum ben de hayat(ın)a ve bana kullandığı(n) sert üsluba… Fakat şunu dillendirmeli mutlaka… ‘Acı’ neden seçilsin ki şıkların arasına ‘huzur’ koyulsa… Hiçbir soru için doğru şık olamadım ben… Sen dış dünyaya kapalı bir müzayede salonuydun… Açık arttırmadaydı bütün duyguların… Yüzünün eskizleri, dudaklarının tenimdeki resitalleri, gözlerindeki Allah’a ait karakalem çalışmaları, rüzgârın saçlarına serenatları, esmerliğinden muzdarip şiirlerim, hepsi… Hepsi alıcı bulurken hislerim boş bulundu… Dalgınlığıma geldin! Dedim ya işte, yüreğim de ortadan kayboldu… Ya sensizliğim de gitseydi ne yapardım? Belki de kavgaya tutuşurdum bedenimle… İlk ben tutuşurdum hatta kilometrelerce uzağımda kibrit çakılsa… Ne olur ateşle yaklaşma! İnşa ettiklerini tek tek enkaza çeviriyorum istemsiz… Onca sarsıntıya dayanan duvarlarımızı yıkıyor kimyam… Hâlbuki matematiğim epey romantiktir ikimizi bir paydada toplayabilirim… Tarihe aklım ermiyor açıkçası, coğrafyada ise seninle aynı meridyende yer almayı diliyorum… Edebiyat dediğin tek dişi kalmış canavar Hocam… Yeter ağzında geveleme paramparçayım zaten, bütünlemede düzeleceğimi ümit ediyorum… Teneffüs zillerinde Mozart’ın kulaklarını çınlatıyorum hala… Şuan “-Sen çocuksun be adam…” diyorsun tahmin edebiliyorum… Oyunlarım yarım yamalak, karnem (hayal) kırıklar(ıy)la dolu yılmıyor hiç olmak için hızla büyüyorum… Güneşim yerini yadırgıyor bugün peki sen de üşüyor musun?

    Dün geceydi kadınlığının gereğini yaptın yani gittin… Yüreğim de sana uyarak beni terk etti… Bu yazı da böyle darmadağın kalsın Hocam… Benim gibi… SON yazısının altında ezilen tüm beyazperdeler ya da tüm beyaz kâğıtlar gibi… Söylenecek başka hiçbir şey yok gibi…

    Özgür Gümüşsoy ​
     

Bu Sayfayı Paylaş